Halk inancı, kişice ya da toplumca, bir düşüncenin, bir olgunun, bir nesnenin, bir varlığın gerçek olduğunun kabul edilmesidir. Halk bilimi, belli bir toplumun eski dinlerinden miras alıp, yaşadığı çağdaki yeni dininde, yaşam şartlarının gerektirdiğince yeni biçimler, yeni içerikler, yeni anlatışlarla oluşturduğu inanışlarla ilgilenir.
Halk inanışları din, ahlak kuralları gibi kesinlik ve katılık taşımazlar ve yerden yere, topluluktan topluluğa değişiklikler gösterirler. Halk inançları toplumun kabul ettiği ilahi dinin hükümlerini ve öğretileri dışında kalan; fakat halk arasında yaygın bir şekilde yaşatılarak bir sonraki nesle aktarılan inanmalardır.
Toplumlar hayatlarına derinlemesine etkileyen, adet, inanç ve geleneklerini yeni bir dine veya kültüre girdiklerinde bırakmazlar ve yeni dinin, kültürün özelliklerine eski adet, inanç ve geleneklerini uydurmaya çalışırlar. Halk inanışları toplumsal hayatımızda teknik gelişmelerden, evlenmeye, doğuma, ölüme, sosyal hayatımıza kadar her türlü etkinlikte yer almaktadır.
İnsanoğlu yüzyıllardan beri çok şeye inanmak ihtiyacı duymuştur ve inandığı şeyin mantıklı olmasını önemsememiştir. O, gördüğüne, duyduğuna, yetişme sürecince çevresinden edindiği halk kültürüne bağlı kalarak inancından ödün vermeksizin inanmıştır. İnsanoğlu için inanmanın mantığı değil, inanmanın verdiği mutluluk hep ön planda yer almıştır.
Bugün birçok kişinin “Batıl” olarak adlandırdığı halk inanışlarına kültürel düzeyi ne olursa olsun, birçok insanın yaygın olarak inandığı bir gerçektir. Örneğin; bugün yaygın olarak ağaçların yapraklarının geç dökülmesi sonucunda kışın geç geleceğine inanılır. Bunun gibi halk, birkaç örneğini gördüğü olayları inanç haline getirerek onu yıllarca sürdürmektedir. Bu inançlar daha çok korktukları bir doğa olayı etrafında oluşmaktadır ve o doğa olayını olağanüstü bir şekilde düşünmektedirler. Örneğin; yağmurlu havada eşiğin üzerine oturulunca yıldırım düşeceği inancını oluşturarak günümüze kadar taşımışlardır. Bu olayın bilimsel bir açıklaması olmasa bile, halk bu olaya birkaç kez tanık olmuşsa, eşiğe yağmurlu havada oturmamak inanca dayalı bir davranış oluvermiş. Halkımız pek çok şeyde olduğu gibi inançlarında da dini, ahlaki duygularından ve tecrübelerinden faydalanmıştır.
Türk toplumu binlerce yıllık tarihinde, çeşitli dinlere ve kültürlere girmiş ve bu dinlerin ve kültürlerin etkisi altında kalarak İslamiyete girdikten sonra da eski dinlerin kültürlerinin, etkilerini sürdürmüşlerdir. Gerek yazılı kaynaklarda gerekse sözlü bilgilerde halk inançları konusunda Anadolu’nun değişik yerlerinde önemli benzerlikler bulunmaktadır ki bu, Anadolu topraklarında yaşayan insanların aynı tarih ve kültüre sahip olduklarının bir göstergesidir.
– SİVRİHİSAR HALK İNANIŞLARI –
Sivrihisar’da canlı, cansız, hayvan, tabiat, büyü, nazar, rüya vb. durumlarda çeşitli halk inanışları zuhur etmektedir. Bir zamanlar Sivrihisar’da halk inanışları şunlardı;
“Eskiden nazar değmesin diye “karaağaç” taşırdık yanımızda nazara bire bir etkiliydi. Karaağaç dalından keserdik onu yanımızda taşırdık, evimize koyardık, ağıllara asardık yani bizi nazardan koruyacağına inanırdık. Hatta zamanında bir kadın varmış çok nazar edermiş. Bir tane hayvan görse ona nazar eder öldürürmüş. Sonra oğlunu gönderirmiş filan yerde et var git getir de yiyelim dermiş. Ondan sonra oğlu gidermiş eti getirirmiş yerlermiş. Yine bir gün bir çift öküz görmüş nazar etmiş oğluna demiş ki git filan yerde et var git getir de yiyelim demiş. Oğlan gitmiş demiş ki amca sizde et var annem öyle diyor verinde biraz yiyelim demiş. Adam da et met yok et ne arasın yok demiş. Gitmiş oğlan annesine demiş anne et yok demiş. Annesi tekrar göndermiş. Adam yine et yok olsa veririm demiş. Oğlan gitmiş annesine anne et yok deyince kadın “Hee demek ki öküzün boyundurukları karaağaçtan demiş.” (Öküzün boyunduruğu karaağaçtan olduğu için nazar değmemiş ve öldürememiş).
“Bir kadın hamileyken eğer ki bir cenazeye bakarsa; o doğan çocuğun muhakkak nazarı değermiş. Eskiler böyle söylerdi”.
“Eskiden ay tutulduğu zaman, ayı şeytanların tuttuğu söylenirdi ve ayı şeytanlardan kurtarmak için havaya aya doğru tüfek atılırdı. Bir de ay tutulduğu zaman ‘sela’ verilirdi”.
“Birisinin arkasından su dökülmesinin sebebi, su gibi git su gibi gel demektir. Su gibi dönüp dolaşıp gel demektir. Özellikle askere giderken, yola çıkarken ya da sevdiğin bir misafir geldiği giderken bu yapılır”.
Nazar değmemesi için; Nas, Felak, Kevser, ihlas. Fatiha, duaları okunur. Evin bir köşesine nazar boncuğu takılır. İğde dalı asılır. Bir de şap asılır. İğde dalı, şap bir de boncuk bunlar nazar değmesini önlüyor. Daha sonra üzerlik otu tütütürdük. Üzerlik otunu kuruturlar daha sonra kime nazar değmişse ya da değmemesi için bir tepsiye veya küreğe koyarlar sonra otu yakarlar. Nazardan olan kişinin altından üstünden tutarlar, dolandırırlar. Üzerlik çat çat diye yanar, işte o zaman nazarda çatlar gidermiş. Üzerliğin içine sarımsak ve soğan kabuğu da koyardık onları da tütütürdük. Sonra “Azığından uzuğundan çıksın gitsin” ya da nazarı değdiğini düşündüğün kişinin eşiğinden bir parça odun alacaksın almış olduklarını da üzerliğin içine koyup yakacaksın böylece nazarın gideceğine inanılır.
Nazarı değen kişi baktığı şeye “Maşallah” derse nazarı değmez. Ya da bahçesinden bir avuç toprak alacaksın. Nazar olan kişinin üzerine serpeceksin”.
“Yanan ateşe su dökülmez. Orada ateşin içinde cinlerin, perilerin, olduğu söyleniyor. Sen suyu dökersen onlar yanar. O yüzden ateşe su dökülmez, tükürülmez, tırnak atılmaz ve pislenmez.
“Buğday başağını eve getirip asarlardı. Evde de bolluk bereket olsun diye”.
“Nazardan korunmak için; şap, çörek otu, sarımsak tepesi bunları bir kaba koy muska gibi yap evinin bir köşesine as çok faydası oluyor. Birine nazar değdiği zaman bir de kor söndürürüz. Meşe odununu yakarsın, daha sonra o kor olur. Bir kaba da su koyarsın daha sonra İhlas ve Ayetü’l Kürsi’yi okursun. Koru suyun içine atarsın o “cos” diye ses çıkarır. Daha sonra koru kabın içinden alırsın. O korlu su ile nazar değmiş kişinin elini yüzünü yıkarsın. Sonra da o suyu içirirsin. Nazara çok iyi geliyor”.
“Daha sonra kurşun dökersin. Kurşunu eski bir tavada eriteceksin. Nazar değen kişiyi yatıracaksın başının üstüne tülbenti örteceksin. Daha sonra suyun içine boşaltacaksın. Eğer nazar varsa kurşun iğne gibi göz göz olur, parça parça olur. Ondan sonra döktüğün kurşunu alırsın nazar değen kişinin üzerine takarsın. Suyunu da üç yol ağzına dökersin”.
“Nazarı değen kişinin ayakkabısının altından bir parça lastik alırsın ve üzerliğe koyup tütütürsün. Nazar değmesin diye özellikle ağıl ve ahıra hayvan kafatası iskeleti asılırdı”.
“Eskiden beşiğin altına bir bardak su 3 İhlas 1 Fatiha okunur ve koyulurdu. Bunun sebebi de çocuğun yanına şeytan gelmemesi içindir. Bu uygulama 40’lı yani kırkı çıkmamış çocuklara yapılırdı. Daha sonra bu su çocuğa yavaş yavaş içirilirdi”.
“Büyü yaparken kemik, domuz yağı, muska, Kur’an’dan ayetler ve ölü toprağı kullanılıyor. Mesela senin düğününe geliyorlar gelirken ölü toprağı getiriyorlar ve avluya saçıyorlar. Gelen gelinin inanca göre çocuğu olmuyormuş. Bir de kapına, eşiğine, duvarına domuz yağı sürüyorlar. Büyü yapılan evdeki herkesi domuz gibi görüyorsun”.
“Nazar değmesin diye leyleğin yuvasından çer çöp, pislik alınıp, bir muska gibi yapılıp kişinin üzerine asılırdı”.
“Konuşamayan çocuğa ezan vakti caminin anahtarını getirip, çocuğun ağzına sokarak anahtarı çevirirlerdi. Böylece konuşacağına inanılırdı. Çok ağlayan çocuğa babasının ayakkabısını ağzına 3 defa yavaş yavaş vururlardı”.
Nazar değmeden önce; uykuluk otu, kaplumbağa kemiği, yılan kemiği, tavşan kuyruğu, kaplumbağa kabuğu, nazar değmesin diye kişinin üzerine veyahut evin, arabanın bir köşesine koyulurdu. Koyungözü kurutulur çocukların omzuna takılırdı.
“Bir insana bir hayvana veya bir eşyaya nazar değerse, nazar ettiğinden şüphelendiğimiz kişiyi getirip nazar değen insana, hayvana ve eşyaya ‘Bismillah Maşallah * diyerek elini sürerse iyi olur, nazar geçer”.
“Malımız (Büyükbaş ya da küçükbaş) dağda kaybolduğu zaman, akşam eve gelmeyince gece malımızı yırtıcı hayvanlar yemesin canavarlar yemesin diye keskin bir bıçağın ya da makasın ağzını bir ip ya da çaputla bağlardık. Buna “kurtağzı bağlama“ deriz. Böyle yapınca malımızı yırtıcı hayvanların yemeyeceğine inanırız. Sabah olunca da malımızı aramaya çıkmadan önce bağladığımız ipi ya da çaputu çözeriz”.
“Aynı işlemi ip ya da çaputu üç yerinden bağlayarak da yapardık. Hayvanımız kaybolduğu zaman bir ipi 3 yerinden bağlar ve düğüm atardık. Sabahta hayvanı aramaya çıkmadan önce bu düğümleri çözerdik”.
“Nisan yağmuru yağarken kaşların altına leğenler, kovalar konulur. Yağmur durduktan sonra su dolu kaplar alınır. Süzüldükten sonra içilir. Böylece sağlıklı ve şifalı olunacağına inanılır”.
“Nisan yağmurundan kaçmamak gerekir. Nisanın yağmurunun saçları güçlendirdiğine ve gürleştirdiğine inanılır”.
“Gök gürlediği zaman gökte meleklerle zebanilerin kavga ettiklerine inanılır”.
“Dolu yağdığı zaman 3 tane dolu yerden alınıp besmele çekilir ve ihlas suresi okunur. Daha sonra bu 3 dolu tanesi yenilir. Bunun şifa getireceğine inanılır. Daha sonra dolunun mahsullere zarar vermemesi için 3 diş dolu alınır ve kişi bu dolu tanelerini koynuna atar. Bunun sebebi, dolu yağışının durması ve mahsullere zarar vermemesi içindir”.
“Dolu çok yağarsa dinmesini sağlamak için dolu tanesi bir bıçakla ortadan ikiye kesilir. Böylece dolunun kesileceğine, dineceğine inanılır. Yine dolunun dinmesi için avluya saçayağı ayakları yukarı gelecek şekilde konulur”.
“Gökkuşağının (Ebemkuşağı) altından geçen kızın oğlan, oğlanın da kız olacağına inanılır”.
“Eli büyük olanın şanslı, bahtlı olduğuna inanılır”.
“Gözü büyük olan insanların akıllı ve zeki olduğuna inanılır”.
“Kesilen tırnak herhangi bir yere atılmaz. Kesildikten sonra toplanıp toplu bir şekilde ayak basmadık bir yere atılır. Eğer açık ve herkesin geçtiği, bastığı bir yere atılırsa, bir kişi de ona basarsa o basan kişi ile düşman olunacağına inanılır”.
“Baştan dökülen ya da kesilen saçlar sokağa atılırsa atanın başı ağrır. Birde saçlar atılırsa onu kuşların aldığına ve saçlarla yuva yapıp üzerine oturduğu için başının ağrıdığına inanılır”.
“Kulağı çınlayan kişi uzak bir yerde kendisinden söz edildiğine inanır. “Biri beni andı. Çin kulağım çin git. Kim andıysa din git” der ve kulak çınlamasının geçeceğine inanır”.
“Yüzün sağ tarafı kızarırsa iyilikle birinin bizden bahsettiğine inanılır. Yüzün sol tarafı kızarırsa o kişi hakkında kötü sözler söylendiğine inanılır”.
“Sağ kulak kızarırsa iyilik ve iyi bir şekilde konuşulduğuna inanılırken sol kulak kızarırsa o kişi hakkında kötü konuşulduğuna inanılır”.
“Dil ve üst damak kaşındığı zaman biri ile çekişeceğine (laf dalaşı) edileceğine inanılır”.
“Sağ göz seğirdiği zaman sağlığa, sol göz seğirdiği zaman varlık olacağına inanılır”.
“Hıçkırık tuttuğu zaman dinmeyince, geçmeyince “Ocakta bir taş hıçkırığımı al da kaç Ocakta iki taş hıçkırığımı al da kaç Ocakta üç taş hıçkırığımı al da kaç” denir ve hıçkırığın geçeceğine inanılır”.
“Kaş, göz ve dudak seğirdiği zaman elimize üç defa İhlas ya da Fatiha okuyup seğiren yere süreriz. Yine seğiren yere saman, çöp gibi şeyler koyulur. Böylece geçeceğine inanılır”.
“Sağ avuç içi kaşındığı zaman paranın geleceğine, sol avuç içi kaşındığı zaman da paranın çıkacağına inanılır”.
“Körlerin, topalların inatçı olduğuna inanılır. Kısa boyluların fitne, fesat olduğuna inanılır. Gök gözlü (mavi) kimselerin nazarlarının değdiğine inanılır”.
“Ekmeğinin dilimini yarım koyarsa, çayını bitirmez yarım bırakırsa yine tabaktaki yemeğini bitirmez yarım koyarsa düğünün başlı kalacağına inanılır.(Vakti zamanında bir kişi tabağındaki yemeği bitirmez, lokmasını yarım bırakırmış. Bu kişinin evlenme vakti gelmiş düğün başlamış devam ederken çalgıcılar, davetliler düğünü terk etmişler. Düğün başlı kalmış. Lokmaları, yemekleri bitirmediği için onunda düğünü başlı kalmış).
“Eğer ki sofradaki nasibinin hepsini yer, hiç artırmazsa tabağı sıyıran kişinin nişanlısının güzel olacağına inanılır”.
“Ekmek besinler içinde en çok saygı gösterilen nesnedir. Ekmeği yere atmamak yerde görünce alıp 3 defa öpüp alnımıza götürmek ve yüksek bir yere koymak gerekir. Ekmek ve su ayakta yenilip içilmez. Yenilip içilirse o yiyecekleri şeytanın yediğine ve vücuda fayda getirmeyeceğine inanılır”.
“Tuz boşuna yere döküldüğü zaman israf ve günah olduğuna inanılır ve dökülen tuzun ahrette kirpiklerimizle tek tek toplanacağına inanılır”.
“Yerde Arapça yazılı kağıtlar görüldüğü zaman alınıp yüksek yerlere konulur. Koyulmazsa günah olacağına ve çarpılacağına inanılır”.
“Kur’an-ı Kerim ele alındığı zaman 3 kere öpülüp alına koyulur. Yerine konulurken de 3 defa öpülüp yerine bırakılır. Bu dini bir inanmadır”.
Akşam ateşle oynayan çocuğun gece altına işeyeceğine inanılır”.
“Ateş çok önceden sönse dahi külün yanında yatılmaz. Gece kül dökülmez külde cin ve şeytanın olduğuna inanılır. Külün üstüne su dökülmez, işenmez”.
“Yaş odun ateşte yanarken ‘Tıs’ sesi çıkartır. Bunun üzerine ateşi yakan kendi hakkında dedikodu yapıldığına inanır”.
“Ayna: Aynaya gece bakılmaz. Gece aynaya bakan kişi şeytan görürmüş. Küçük çocuklara da ayna gösterilmez. Hamile kadın aynaya bakarsa çocuğu kendine benzer. Ayna kırılınca “Nazar çatladı”,“Nazar çıktı” denir”.
“Sakız: Gece sakız çiğnemek günahtır. Gece sakız çiğneyen ölü eti çiğnemiş gibi olur”.
“Tavşan: Yolculuk esnasında tavşan görülürse yolculuğun uğursuz geçeceğine, kaza bela geleceğine inanılır”.
“Tilki; yolculuk sırasında tilki görülürse uğur getireceğine inanılır”.
“Koyun; Koyunun melek, keçinin ise şeytan olduğuna inanılır”.
“Arı; Arının sokması vücuda sağlık vereceğine inanılır”.
“Karınca; Bir evden karınca çıkarsa, bulunursa o evin bereketli olacağına inanılır”.
“Baykuş; Baykuşun ötüşü uğursuzluk sayılır. Damında öttüğü evden ölü çıkacağına inanılır”.
“Domuz; Domuz ismi pek kullanılmaz. Domuzun kötülük, pislik getireceğine inanılır”.
“Horoz; Horozun gece yarısına kadar ötmesi uğursuzluk sayılır. Horozların yeryüzünde meleklerin seslerini duyarak öttüğüne inanılır”.
“Gelincik; Bir eve gelirse uğur getirir. Gelinciğe zarar verilirse evde huzursuzluk olur”.
“Kedi; kedi öldürmek günahtır. Günah ancak camii yaptırılarak affedilir. Bunun yanında kedilerin şeytan ve nankör olduğuna inanılır”.
“Kırlangıç; kırlangıç yuvasını bozanın yuvasının bozulacağına inanılır”.
“Güvercin kutsaldır. Peygamberimizin saklandığı mağaranın ağzına yuva yaparak onun kurtulmasına vesile olmuştur. Güvercini öldürmek ya da yuvasını dağıtmak günahtır”.
“Köpek; ezan okunurken ulursa Allah’ı zikrettiğine inanılır. Eğer ki ezan vakti dışında ulursa Azrail’i gördüğüne ve o evden bir ölü çıkacağına inanılır”.
“Uğur Böceği: Üzerine konduğu kişiye uğur getireceğine inanılır”.
“örümcek; Örümcek gece yerinden kımıldatılmaz. Örümcek sarkınca misafir geleceğine inanılır”.
“Serçe; serçe bir camın kenarına konarsa misafir geleceğine inanılır”.
“Yılan; Yılan ateşte yakılırsa yağmur yağacağına inanılır”.
“Leylek; ağzında başak getirirse yılda bolluk olacağına, ağzında kuru ayrık otu getirirse kıtlık olacağına, yine leylek ağzında çaput çul getirirse o sene ölümün çok olacağına inanılır”.
“Ürünün bereketli olması için tohumu saçmadan tohumun içine çörek otu atılır. “Kurdunan, kuşunan, eşinen, dostunan yemeyi nasip eyle” diyerek tohum saçılır. Böylece ürünün bereketli olacağına inanılır”.
“Yemek sofrasına bir tane fazladan kaşık, çatal, bardak konulur. Bunun sebebi de Hz. Hızır’ın gelip sofradan yemek yiyeceğine ve sofraya bereket bırakacağına inanılır”.
“Büyüye tutulduğuna inanılan kimse ırmak çay, nehir gibi küçük yahut büyük akarsu üzerinden geçirilirse büyüden kurtulacağına inanılır”.
“Başın ağrıması, midenin bulanması, belin ağrıması, gözlerin sulanması, küçük çocuklarda huzursuzluk gibi belirtilerde nazar değdiğine inanılır”.
“Yeni elbiseler giydirilen çocuğa nazar değeceğine inanılır”.
“Nazar değmemesi için yüze is sürülür. Kapıya nal çakılır. Eve başaktan nazarlık asılır. Küçük çocuğa nazar değmesin diye saçları kapatılır”.
“Nazarı değen kişinin üzerinden ip alınır ve tütsü yapılır. Böylece nazarın geçeceğine inanılır”.
“Yaşlı kimselere nazar duası okutulur. Nazar duası okunurken nazarın değdiği kimse esner. Bu da nazar değdiğinin belirtisidir”.
“Çocuk sahibi olmak isteyen, doğan çocuğun ölmesini önlemek isteyen, evlenemeyen evde kalmış erkek ve kızlar türbelere, yatırlara giderek dua ederler, adanırlar. Bunun sonucunda isteklerinin olacağına inanırlar”.
* * *
Yorum Yaz