Zulme Karşı Ses –
TÜRK DEVLETLERİ İSRAİL ZULMÜNE KARŞI NİÇİN SES YÜKSELTMİYOR?
Naci Utlu:
Azerbaycan çok sessiz neden acaba? Türk Cumhuriyetleri de aynı keza. Sadece Libya ve Katar yanımızda. Bu Libya ve Katar haricindeki ülkelerin başkanları Ağa babaları izin vermediği için mi konuşamıyorlar?
Biliyorsunuz ki İlham Aliyev Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini tanımadı. En azından bir Putin kadar cesaretli olamadı. Kuzey Kıbrıs konusunda. Bir de bu şeytan İsrail Filistin olayında kılını kıpırdatmadı. Ben açıkçası İlham Aliyev’den şüpheleniyorum
Rasim Duman:
Bahsettiğiniz hususlar benim de çok dikkatimi çekti ve elbette çok üzüldüm. İslâm dünyasında Filistin Gazze konusunda en samimi devletler TÜRKİYE, Katar, Libya ve Cezayir. Diğerlerinin başlarında bulunan idarecileri, Batı’nın daha doğrusu, ABD’nin kuklaları durumundalar.
Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan, Kuveyt, B.A.E gibi ülkeler, en az TÜRKİYE kadar samimî ve kararlı olsalar, İsrail, ABD ve diger Batı ülkeleri, zulümde bu kadar ileri gidemezlerdi.
İran ise, sadece rol kesiyor; katiyen güven vermiyor. Afganistan ve Irak’ın, ABD tarafından işgalinde, ABD’ye yardımcı olmuşlardı, böyle kalleş bir devlettir. Bu ülkenin eski Cumhurbaşkanı Ahmedinecat, bir mülâkatında biz yardımcı olmasaydık, ABD Afganistan’a ve Irak’a giremez ve işgal edemezdi şeklinde bir itirafta bulundu.
Diğer Türk Devletlerinin sessizlikleri ise Müslüman kardeşliği hassasiyetlerinin ne kadar zayıf olduğunu gösteriyor. 71 Senelik Komünist Ateist Sovyet rejiminin, bu ülkelerde İslâmî inanç ve hassasiyetleri ne kadar zayıflattığını, bu vesile ile bir defa daha görmüş olduk.
Azerbaycan’ın, uzun senelerdir İsrail ile yakın işbirliği vardı zaten. İsrail, Azerbaycan’ı İran’a karşı bir tehdit unsuru olarak kullanmaya çalışıyor. Bu neticeyi elde etmek için de, elinden gelen her gayreti gösteriyor. Azerbaycan’a askerî ve teknolojik yardımlar da yapıyorlar.
Bedava değil tabii ki, parası ile. Çeşitli İHA sistemleri de satıyorlar. Azerbaycan 27 Eylül 2020’de başlattığı, 44 gün süren ve zaferle neticelenen Karabağ’ı kurtarma harekâtında, İsrail’den satın aldığı bu sistemleri de yoğun bir şekilde kullandı. Binâenaleyh Azerbaycan’ın İsrail’e bir nevi minnet borcu var; bundan dolayı da, bugün Filistin’de yaşanan zulme ses çıkarmıyorlar veya çıkaramıyorlar.
Türk Dünyası’nın şu yaşadığımız acı hâdiseler karşısındaki ataleti, hacaleti ve sessizliği karşısında, elbette derin bir hayâl kırıklığı ve üzüntü hissettim. Fakat yukarda da arz ettiğim gibi, Ön ve Orta Asya’daki Türk Dünyası (Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan) 71 sene boyunca (1921-1992) Marksist Komünist Ateist Sovyet Rus zulmüne maruz kaldılar.
Aynen Türkiye’de yapılan inkılaplar devrimler ile nasıl ki İslâmî eğitim yasaklandı ve ilim irfan sahibi on binlerce insanımız, düzmece İstiklâl Mahkemeleri kararları ile asılarak şehit edildiler ise, Asya’daki Müslüman soydaşlarımız da aynı şenaatlere ve katliamlara maruz kaldılar.
Keza, nasıl ki Türkiye’deki bu inkılaplar devrimler ile, rakı, şarap ve bira içmek, metres edinmek, eş değiştirmeli danslar valslar yapmak, Muasır Batı medeniyetine mensubiyetin bir şartı haline getirildi ise, aynı şeyler Asya’daki soydaşlarımız üzerinde de tatbik edildi.
İşte bu sebeplerle, TÜRKİYE hâricindeki Türk Devletleri’nin, bugün Filistin’de ve hassaten Gazze’de İsrail’in yaptığı katliama, zulme, soykırıma, gerçek bir Müslüman hassasiyeti, gayreti ve asabiyeti ile karşı çıkmamalarını mazur görmesem de anlayabiliyorum.
Bu noktada, onları kınamak veya öfkelenmek, senelerdir nice zorluklarla tesis etmeye çalıştığımız ve bugün itibariyle de iyi bir seviyeye getirdiğimiz müşterek anlayışa zarar verebilir.
Aslında bu paylaşımı da yapıp yapmama hususunda çok tereddüt hissettim; hayra mı, yoksa şer’e mi kapı açmış olurum? diye…
Şu hususu da paylaşımıma ilâve edersem, inşallah hayra kapı açılmasına vesile olurum.
Türk Dünyası’ndaki İslâmî hassasiyet zayıflığı, aslında mübarek Dinimiz, Dini Mübin-i İslâm’ın o coğrafyalarda kâfi derecede bilinmediğini ispat ediyor.
İşte bu nokta, bizim Diyanet camiamızın ve ehl-i tarikatın dikkatini çekmeli ve kuvvetlerini, imkânlarını ve himmetlerini o büyük coğrafyaya teksif etmeliler. Diyanet teşkilâtımızın bu meyanda bazı çalışmalarını işitiyorum; ALLAH (C.C.) bu yolda say-ü gayret gösterenlerin cümlesinden razı olsun.
Fakat öyle anlaşılıyor ki, bu meseleye daha şümullü ve daha kuvvetli bir şekilde el atılması icap ediyor. Gazzeli, Rohingyalı, Sincanlı, Erbilli, Bosnalı, Kafkasyalı, Somalili Müslümanların hepsi kardeştir ve her biri bir vücudun uzvu gibidir. Parmağımıza topluiğne batsa, ağzımızdan kahkaha değil, acı çığlığı çıkıyor.
Halbuki, ağız ayrı uzuv, parmak ayrı uzuv. Ağız demiyor ki bana ne parmağın çektiği acıdan! Biz de böyle olmalıyız. Müslüman, böyle olmak mecburiyetindedir.
Selâm ve dua ile kıymetli dostlarım.
Rasim Duman
Emekli J. Ord. Astsubay
24 Ekim 2023 – Kayseri/Pınarbaşı
Yorum Yaz