– ULU CAMİ –
Sivrihisar’da Selçuklu mimarisini temsil eden, eserlerden biri olan Ulu Cami, Emineddin-i Mikail Camii olarak ta bilinir. Gerek ölçü ve plan, gerek şehirde bulunduğu yer bakımından Ulu Cami olması özelliği gösterir. Zira Ulu camiler şehrin en önemli yapıları nedeniyle, titizlikle korunmuşlardır. Sivrihisar’daki Ulu Cami’ninde bir kaç defa tamir görmesi bunu doğrulamaktadır.
Cami, önceleri Kervansaray iken sonradan Eminüddin Mikail tarafından restore ettirilerek, H. 673/M. 1275 yılında camiye çevrilmiştir. Sanat tarihçilerinden bir çoğu bunu ihtimal olarak kabul etseler de şu noktayı gözden kaçırmaktadırlar.
Cami bugünkü haliyle birbirine bitişik biri küçük bir mescid diğeri geniş revaklı, caminin esas yapısını teşkil eden iki kısımdan meydana gelmektedir. Bugünkü yapının güneydoğu köşesindeki minarenin yanında bulunan bölümün giriş kapısındaki kitabeye göre yapının ilk inşa edilen kısmının burası olduğu anlaşılmaktadır.
1) Her şey onun emriyle yok olacak ve onun kararıyla tekrar ona döndürülecektir.
2) Genç ve yaşlı, hepimiz mutlaka ölümü tadacağız. Dünya’da kimse ebedi olarak kalmayacaktır.
3) Hayra adanan bu imaret, büyük derviş Cemaleddin Ali Bey tarafından,
4) Allah onun ömrünü uzatsın, öbür Dünya’ya intikal eden Cemaleddin
5) İsmail İbn Akça Bey için, Allah onlardan rahmetini esirgemesin ve onları affetsin H 629 / M. 1232 yılında yaptırılmıştır.
Diğer bir kitabede Selçuklu Hükümdarı III. Giyaseddin Keyhusrev zamanında naip* Eminüddin Mikail’in tamir ettirdiğine aittir. Halen kapalı olan kuzey giriş kapısının üzerinde bulunan kitabe şöyledir:
1) Sultan, 2) Hayra adanan bu mescid zavallı kulunuz Mikail tarafından,
3) İbn Abdullah -Allah onun kaderini güzelleştirsin H. 673/ M. 1275 yılında tamir edilmiştir.
Kervansarayların, ribatlardan esinlenerek yapıldığı ve kullanma amacı bakımından birbirinden ayrıldığı bilinir. Zira her ikisinde de yapı topluluğu görülmektedir. Kervansarayda, yolcuların dinlenmesi ve her türlü ihtiyacının karşılandığı bölümün yanında dini vazifelerini yerine getirebileceği bir ibadet yerine ihtiyaç vardır. İşte Ulu Cami’de, doğudaki küçük mescidiyle, ağaç sütunlar yardımıyla yapılmış geniş sahanlı diğer kısmıyla, bize kapalı tip bir kervansarayı hatırlatmaktadır.
Ayrıca, caminin güneydoğusunda bulunan minarenin, H.812/M.1410 yılında sonradan ilave edilmesi, Minberin yıkılmış sadece minaresi ayakta duran Kılıç Mescidinden getirilip konması bu fikri doğrulamaya yardımcı olmaktadır.
Cami 1097 metrekarelik bir alanı kaplamaktadır. Esas kısım kıble duvarına paralel altı sahandan oluşmaktadır. Sahanların genişlikleri birbirine eşit değildir. Ortadaki sahanda, tam mihrabın karşısında olmayan batı kapısına doğru bir fener (ışıklık) bulunmaktadır. Bunun dışında caminin üzeri düz ahşab bir tavanla örtülmüştür.
Cami, plan tipi itibariyle diğer Selçuklu camilerinden biraz ayrıcalık gösterir. Zira Selçuklu geniş sahanlı cami tipinde, geniş bir avlunun bulunması gerekir. Cami’de avlunun bulunmaması, buranın daha evvel bazalika olması ihtimaline bağlanmaktadır. -1-
Bu fikre katılmak imkansızdır. çünkü sahanların kıble duvarına paralel ve yapının dikdörtgen bir plana sahip oluşu, bazalika planına ters düşmektedir. Zira bazilikada sahanlar kıble duvarına diktir. Bu yapı bazalikadan çevrilen diğer Selçuklu Ulu camilerine de benzemez.
Cami’ye dört kapıdan girilmektedir, Eminüddin Mikail’e ait kitabenin bulunduğu kuzey kapısı, sonradan camiye ilave edilen, küçük avludan geçilerek, girilen çatı kapısı, Minarenin yanındaki güneydoğu kapısı ve son olarak H.040/1440 yılında tamir edildiğini gösteren kitabenin bulunduğu Doğu kapısı.
Cami’nin dikkat çeken özelliği, ağaç direkler yardımıyla ahşap örtüyle örtülü olmasıdır. Ağaç direklerin bir kısmı çeşitli motiflerle bezenmiştir. Sadece ağaç direkler değil, direklerle çatıyı birleştiren desteklerde Selçuklu sanatının ağaç işlemeleriyle süslenmiştir. Sahanlardaki sütun sayısı eşit değildir. Birinci ikinci ve dördüncüde onüç, üçüncü ve beşincide onikişer, kadılar safı denilen ayrı bölmede de dört adet olmak üzere toplam altmışyedi adet, ağaç sütun bulunmaktadır. Mihrab önündeki iki ağaç sütun ve bunların üzerindeki antik devre ait şutun başlıkları diğer sütunlara göre değişiktir.
Sütunlar palmet yapraklarıyla, zikzaklı pervazlarla kabartma çemberle süslenmiştir. Bu süsleme sütunlara zengin bir görünüm sağlamaktadır. Herzfeld’in tezyinat sıralamasında bu tezyinat üslubu (A) grubuna girmektedir. -2-
Ulu Cami mihrabının alçı karışımı tezyinatla süslü oluşu ve yapımında kullanılan diğer malzemeye bakılacak olursa ondördüncü, onbeşinci yüzyıl Osmanlı Mimarisine ait olduğu anlaşılır. -3-
Evvelce sözünü ettiğimiz Kılıç Mescidinden getirilen minbere gelince, onikinci yüzyıl Selçuklu minberlerini karakterize eder. Zira küçük parçaların birbirine geçirilme suretiyle minberdeki yerine koyma tekniği bu yüzyılda yapılan minberlerde daha çok görülür. Bu tekniğe sanat tarihinde Kündekârı denir. Minber ceviz ağacından yapılmıştır. Minberin kapı kanatlarına Nesihi üslubla Bakara suresinin 255-256 ayetleri işlenmiştir. Sol üst köşede de ustanın ismi (Hasan İbn Mehmed) işlenmiştir.
Çok sütunlu ve düz ahşab tavanlı Sivrihisar Ulu Cami, ağaç oymacılığına ve işçiliğine bakılırsa dokuzuncu, onuncu yüzyıldan beri Anadolu’da görülen, cami tipine girmektedir.
Ahşap tavan mimari sistemi daha sonra ki devirlerde de değişik mimari üsluplar içinde devam etmiş, ahşap tavanlı Osmanlı eseri bu geleneği ondokuzuncu yüzyıl sonuna kadar yaşatmıştır.
***
*Naib: Saltanat vekili, sadrazam ve Padişah’ın vekili anlamına gelir.
Yusuf Mesut KİLCİ – 1981 – lisans tezi
1- K. Otto-Dorn; Die Ulu Dschamı ın SIVRIHISSAR, Anadolu IX 1965 sh. 163
2- S. Kemal Yetkin; İslam Mimarisi,Ankara 1965, s.65,66
3- K. Gtto-Dorn; a.g.e,s.167
4- Yılmaz Önçe; Selçuklularda ve Beyliklerde ahşap tavanlar, Atatürk konferansları 1971-1972.V. s.194
Yorum Yaz