Telsim ve Cem Uzan
2000’li yılların başlarında, Türkiye’de MİT’ten daha fazla istihbarat gücü olan iki merkez vardı. Genelkurmay ve Telsim. Asker, 28 Şubat sonrası Milli Güvenlik Konseyi ile kontrolü elinde tutmak için devlet adına yapıyordu bu işi…
Telsim ise, Cem Uzan’ın kontrolünde, arkasındaki yabancı daha doğrusu İngiliz istihbaratının temsilciliğini yapıyordu. Tekrar ediyorum burası önemli; İngiliz istihbaratı MI6… Kürtler ve PKK söz konusu olduğunda, sanki İngiltere’nin resmi kanalı imiş gibi konuyu ele alan Uzan’a bağlı televizyonlar iyi hatırlanmalı. Cem Uzan, uzun zaman Londra’da saklandı; Motorola ve ABD’nin göstermelik baskısıyla adres değiştirdi, şimdi Fransa’da yaşıyor.
Hatırlayanlar olacaktır, Telsim kayıtlarını depolamıştı. Uzanlar, hatta hakim oldukları her yerde insanların idrar tahlilini yapıp uyuşturucu ve benzeri alışkanlıklarını tespit edip, haklarında şantaj dosyaları oluşturmuşlardı.
FETÖ organizasyonu ile çok benzer yöntemler değil mi? Bunların hepsi Uluslararası istihbarat yöntemleri. Şimdi soru şu; Türkiye’de bugün Cem Uzan’ın temsilcisi kim? Yılmaz Özdil, zamanında Cem Uzan’ın en güvendiği iki tetikçisinden biriydi. Yani demek istediğim şu; bir şey söylüyor veya ima ediyorsa, bu ayrıntı da aklınızda olsun.
Uğur Dündar konusundaki iddialara ben böyle bakıyorum. Sezgin Baran Korkmaz’ın finanse ettiği kanalda program yapıyor olmasında aslında çok yanlış bir şey yoktu. Sadece adamın kara para aklayıcısı olduğu ortaya çıkınca ortalık karıştı. Uğur Dündar’ın, Yılmaz Özdil’e köpürdüğü videoyu izledim. Uğur’u bir kere daha böyle izlemiştim.
Belki bazılarınız hatırlar; Vakit Gazetesi, Uğur Dündar’ın eski Türkiye güzeli olan eşi Yasemin Baradan’ın, Rio Festivaline gittiğini ve orada bazı çok özel partilere katıldığını ima eden bir haber yapmıştı. Uğur, o sıralar Kanal D Haberi sunuyordu. Vakit Gazetesini tekzip etti, yalancılıkla suçladı. “İftira” dedi. “Kimse benim namusuma dil uzatamaz” diye aynen bugün olduğu gibi bağırdı, köpürdü.
Ertesi gün Vakit Gazetesi, Yasemin Baradan’ın uçak biletlerini yayınladı. Kavga devam etti. Uğur bu defa “özel hayatıma nasıl müdahale edersiniz” diye bağırdı. “Ne olmuş hayatında bir defa Rio karnavalına gitmişse” dedi. Daha ertesi gün oldu; Vakit Gazetesi, onlarca daha uçak bileti yayınladı. Tarihler hep çok özel partilerle çakışıyordu.
Bunların hepsi doğru olabilir, hatta hepsi yalan da olabilir. Ben daha çok şahit olduklarımı ve yaşadıklarımı yazıyorum. Yeğenimin prodüksiyon şirketinde koordinatörlük yaparken ekşi sözlükte “seksenlerin en fazla klip çeken yönetmeni” olarak geçen biri ile çalıştım bir süre. Bu kişi aynı zamanda Aytunç Altındal’a da 30 saat kadar video çekmişti. İspat edemeyeceğim ama çoğu kimseye de çok uçuk gelecek olan o kadar çok şey duydum ki… Bunları burada yazmamın imkanı yok.
Onları da geçtim 90’lı yılların sonları. Borsacılık yaptığım günlerde iş arkadaşlarımdan birinin abisi, Çakıcı’nın İzmir hal sorumlusu idi. Uğur Dündar ile olan bir mesele var ki… Reklam almak için şantaj haberleri konusu içerikli, kendisi ile olan bir hukuk. Ben o kadar cesur değilim. O konuyu belki bir gün bir başkası yazar. Hem Çakıcı da yurt dışında, ardından konuşmak gibi de olmaz ama kanunlar ile başım derde girer.
Kısacası… Yılmaz Özdil’i hiç sevmem ama ima ettiğinden çok ama çok fazlasını bildiğine eminim. Yaaa işte… “Yatın kalkın Sedat Peker’e dua edin” demiştim ya… Daha neler öğreneceksiniz neler. Ayranı bozuk olmayan kimseden korkmaz. Bilmem anlatabildim mi?
Yorum Yaz