Suriye’de Yeni Pozisyon –
Kıymetli dostlarım, hatırlanacağı üzere Suriye’de iç çatışmalar 2011 senesinde başladı ve hâdiseler hızla gelişerek iç savaşa dönüştü. Bugüne kadar bir milyondan fazla insan hayatını kaybetti, milyonlarcası ülke içinde yer değiştirdi; yine milyonlarcası, başta TÜRKİYE olmak üzere Ürdün’e, Lübnan’a ve Avrupa ülkelerine iltica etti.
12. Senesine giren bu fecaat, el ‘an sükûnet arz etse de, can – mal – ırz – namus emniyetinden bahsetme imkânı yok. ABD, İngiltere ve İsrail, kendi imal ettikleri ve DEAŞ ismini verdikleri bir terör örgütünü, Irak, Afganistan ve birçok Afrika ülkesine yaptıkları gibi, Suriye’ye de musallat ettiler. “DEAŞ ile mücadele ediyoruz” bahanesi ile peşlerine birçok Batı ülkesini de takarak bu ülkenin büyük bir kısmını ve bilhassa kuzey bölgesini tamamen işgal ettiler.
ABD’nin bu bölgede 20 civarında kara ve hava üssünün bulunduğundan bahsediliyor. ABD ve İngiltere’nin projelerinin ne olduğunu hepimiz biliyoruz: Orada sözde bir PKK Devleti kurduracaklar, bu sözde Devlet, önce IKBY’yi kendisine bağlayacak, bilahare Türkiye’nin güney vilâyetlerini talep edecek.
Yani nihai hedef, Türkiye’nin işgali ve ortadan kaldırılmasıdır.
Akdeniz sahilindeki Lazkiye ve Tartus şehirleri, Rusya için hayati ehemmiyeti haiz; güneyden yapılacak bir kuşatmaya karşı, onlar da Suriye’nin bu kısmını işgal ediyorlar. Ruslar, daha iç bölgede Tel Rıfat gibi bir “cep”i de kontrol ediyorlar. Burayı ellerinde tutmalarındaki maksat ise, TÜRKİYE karşısında güçlü bir koz sahibi olmaktır. Muhtemelen, Türkiye’nin Ukrayna’nın hukukunu savunuyor olmasına karşılık olarak, Tel Rıfat kozunu oynuyorlar ve buradaki PKK unsurlarını koruyorlar.
Diğer taraftan İran da boş durmuyor; asırlardan beri süregelen bir “aşağılık kompleksi” ile Türkiye’yi kendilerine rakip olarak görüyorlar, aynı zamanda “mezhep birliği” saikı ile Esed rejimini destekliyor ve Suriye’de Sünni bir siyasi ve idari otoritenin ortaya çıkmasını önlemeye çalışıyorlar.
TÜRKİYE, 2016 Ağustos ayından beri hem Kuzey Suriye’de ve hem de Kuzey Irak’ta yaptığı seri harekâtlar ile Batılıların projelerini kısa ve orta vadede akamete uğratmış ise de, onları bu hedeflerinden tam olarak vazgeçirebilmiş değildir. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, zaman zaman Suriye’nin kuzeyine yeni bir kara harekâtından bahsederek, karşı tarafı psikolojik baskı altında tutuyor.
Bugüne kadar daima biz, Batılıların psikolojik taarruzlarına maruz kalmıştık; şimdi biz karşı tarafa “psikolojik harp” tatbik ediyoruz. Her ân bir “Türk Hücumu” ihtimâlinden dolayı, uzun vâdeli lojistik tahkimat ve depolama yapamıyorlar, kendilerini hiç emniyette hissetmiyorlar. Her gün 5-10 zayiat vermeleri ve MİT’in nokta operasyonları ile bazı teröristleri pert etmesi ve bazılarını da paketlemesi, ABD’nin evlâtları olan PKK/YPG/PYD üzerinde son derece yıkıcı tesir icra ediyor.
Fakat bilhassa son üç senedir, Türkiye’nin batısında çok ciddî ve çok sinsi bir faaliyet dikkatimizi çekiyor: ABD, Yunanistan’a muazzam bir yığınak yapıyor. Ayrıca Romanya’ya da külliyetli miktarda silah ve ekipman getirdiler.
Ukrayna’nın başına getirdikleri komedi sanatçısı Volodimir Zelenski’yi nasıl şımartıp, Rusya’yı öfkelendirdiler ise, aynı şeyi Yunanistan’ın Başbakanı Miçotakis üzerinden, Türkiye’ye karşı yapmaya çalışıyorlar.
Fazla tafsilata girmeden, şunu söyleyebiliriz: ABD; İngiltere ve İsrail, Türkiye’yi iki cepheli bir savaşa çekmeye çalışıyorlar. TÜRKİYE bu oyunu çok önceden gördü; Yunanistan’a “dostluk eli” uzattı, Miçotakis Türkiye’ye geldi, hatta Cumhurbaşkanımız ile beraber yemek yediler; kendisi de bu ziyaretten hoşnut olduğunu ifade etti fakat Atina’ya dönünce, ABD Büyükelçisi tarafından, ağzına bir avuç acı biber dolduruldu; yeniden ABD’nin arzu ettiği “fabrika ayarlarına” döndü ve Türkiye’ye karşı saldırgan hâl ve hareketlerine tam gaz devam etti.
Yunanistan ile er veya geç bir “karşılaşmamız” olacak elbette; fakat bunun “zamanını” biz tayin edeceğiz.
Şimdi resmin bu kısmını elimizden bırakmadan, Suriye tarafına geri dönelim ve resmin tamamına bakalım: TÜRKİYE, elbette ki “iki cephede aynı anda savaş” tuzağına düşmeyecek inşallah. Başımızdaki kıymetli insanların hamlelerinden, bunu görüyoruz ve anlıyoruz. Cephelerden biri “stabil” (durağan) vaziyete getirilecek veya böyle olması temin edilecek; diğer cephede “sıklet merkezi” oluşturulacaktır.
Türkiye’nin, son zamanlarda Suriye rejimi ile görüşmelere başlaması, hem onları, içine düştükleri Batı Kumpasından kurtarmak ve Türkiye’nin yanına çekmek, hem Türkiye’deki milyonlarca mültecinin geri dönüşlerini emniyet ve garanti altına almak ve hem de bu cephede stabilizasyon temin etmeye matuftur.
Burada şunu çok açık ve net bir şekilde ifade etmek isterim: Türkiye’nin, Esed Rejimi ile diyaloğa girmesi, misafirimiz olan Suriyeli mülteci kardeşlerimizi katiyen endişelendirmesin; biz onları “satmayız”, bundan katiyen emin olsunlar. Bilâkis, onların can – mal – ırz – namus emniyetlerini mutlaka garanti altına alacağız ve bu husus bizim kırmızı çizgimizdir; bu hususta müsterih olsunlar.
Evet, son 12 senede çok büyük acılar, facialar, katliamlar yaşandı ve bunlar kolay kolay da unutulmaz. Fakat, ufukta görünen sinsi tehdit ve tehlikenin, bize insani – askerî – siyasi – ekonomik maliyetinin çok daha yüksek olması ihtimâli vardır. Binâenaleyh, “yakın tehlikenin def’i için” her imkân ve ihtimâlin değerlendirilmesi lâzımdır; bugün başımızdaki kıymetli büyüklerimizin yaptıkları da, budur.
Türkiye’nin bu son hamlelerinin, ABD’yi son derece endişelendirdiğini ve son derece rahatsız ettiğini görüyoruz.
Beyaz Saray’dan ve ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan üst üste yapılan açıklamalar, her şeyi net olarak ortaya koyuyor. İngiltere, her zamanki gibi “renk vermiyor” amma, ABD’yi “vekil” olarak kullandığından da hiç şüphemiz yok. ABD, bizim bu yeni hamlemizden “çok rahatsız” oldu ise, onları “Aşil topuklarından” yakalamışız demektir.
Ezcümle şunu arz edeyim kıymetli dostlarım: Başımızda siyasi / askerî stratejiyi son derece mahirane planlayan ve icra eden kıymetli büyüklerimiz var; bu güzel insanlara sadâkat göstermek ve itaat etmek, üzerimize vazifedir. Bir olur isek, hem iri hem de diri oluruz; Rabbimiz de bize inayet ve sıyanet eder ve muzaffer kılar. Sabır imtihanındayız ve imtihanın da son safhasındayız.
Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik; tam pişirip yeme zamanına yaklaşmışken, “ben yokum” demek, akıllı insanın işi değildir. Aman ha aman, gayret ha gayret!
Selâm ve dua ile kıymetli dostlarım.
Rasim Duman
Emekli J. Ord. Astsubay
14 Ocak 2023 – Kayseri
Yorum Yaz