Sivrihisar’ın Tarihi –
Sivrihisar’ın Tarihçesi Yüzölçümü ve işgal ettiği arazi itibariyle Sivrihisar Eskişehir’in en büyük ilçelerinden biri durumundadır.
İlçe Eskişehir’e 100 km uzaklıktadır ve Eskişehir – Ankara devlet karayolu üzerinde bulunmaktadır. Eskişehir’in güney doğusunda bulunan Sivrihisar, kuzeyden Eskişehir’in Mihalıççık, doğudan Ankara’nın Polatlı, batıdan Eskişehir’in Mahmudiye ve Çifteler, güneyden Konya’nın yunak ve Afyon’un Emirdağ ilçeleri ile çevrilidir.
Sivrihisar’ın Tarihi
İç Anadolu Bölgesinde yer alan Sivrihisar yüzey şekilleri açısından yükseltili bir araziye sahiptir. Eskişehir’in güneydoğusunda, Sakarya Çayının içerisinden başlayan Sivrihisar dağları, güneydoğu – kuzeybatı yönünde uzanıp, Türkmen dağları ile buluşmaktadır. Deniz seviyesinden yüksekliği 1070 metre olan Sivrihisar’ın en yüksek noktasını ise ilçe merkezinin doğusunda yer alan ve 1690 metre yükseklikte bulunan Çaldağı oluşturmaktadır. Bunun dışında Akyokuş (961 metre), Adatepe (1400 metre), Yumrukçalı Tepesi (1300 metre), Sarnıçlı Tepe (1321 metre), Hasanpaşa Tepesi (1525 metre), Yediler Tepesi (1531 metre), ve Çamlıkdağı (1525 metre), diğer önemli yükseltiler olarak dikkat çekmektedir.
Yükseltiler dışında Sivrihisar’ın coğrafi olarak en önemli varlıklardan birini de su kaynakları oluşturmaktadır. Sivrihisar’ın batısında çifteler civarından kaynayan beş kaynak Sakarya ırmağını meydana getirmektedir. Başlangıçta, güneyi takip eden Sakarya nehri, doğuya doğru ilerlerken, Kepen Çayı, Zorsu, Göksu ve Düden sularını alarak kuzeye dönmektedir. İlçe sınırlarına kuzeyden Biçer Köyü civarında giren Porsuk Nehri, Beylikköprü yakınlarında Sakarya ile birleşmek üzere doğuya ilerler. Karaburhan’dan çıkan Karaburhan suyu, Zey, Dümrek, Memik, Elcik, Mesut çiftliği ve Babadat sularını içine alarak Hortu suyu ile birleşir ve Pürtek suyu adını alır. Mülk köyünün batısından geçerek son olarak Demirci, Ortaklar güzergâhı ile İlören yakınlarında bulunan Porsuk Nehrine dökülür.
Sivrihisar’ın coğrafi koşullarına bağlı olarak tarihsel süreçte de önemli bir rol oynadığı ve birçok medeniyete ev sahipliği yaptığı görülmektedir. 2500 senelik bir geçmişe sahip olan Sivrihisar’ın en eski adı ‘Amuriye’dir. Alpu’dan Ankara’ya kadar olan ve Sivrihisar’ı da içine alan geniş ormanlara Amurya ormanları denilmiştir. İşte bu ormanlardan esinlenilerek Sivrihisar’a da ‘‘Amurya’’ adı verilmiştir. Sivrihisar, Amuriye adından sonra, o bölgede yaşayan medeniyetlerin verdikleri isimler ile anılmaya başlanmıştır. Bu doğrultuda Sivrihisar, Etiler döneminde Sallpa, Yunan ve Roma döneminde Spalya, klasik devirde Abrustula, Bizanslılar döneminde Jüstinyanus, Kazvini zamanında Sibrihisar, sonra Seferihisar ve en son olarak ise Sivrihisar olarak anılmıştır.
Sivrihisar Tarihi
Sivrihisar tarihinden bahsederken Pessinus ’dan da bahsetmek yerinde olacaktır. Zira Pessinus eski dönemlerde bölgenin en önemli yerleşim yerlerinden birisidir. Sivrihisar Pessinus’un bütün tarihsel önemine şahitlik ettiği gibi, daha sonradan Justinianopolis olarak anılacak olan Sivrihisar’ın önemli bir kısmı da bu eski Roma-Yunan şehrinin kalıntıları ile yapılmıştır. Kuruluşu çok eski dönemlere uzanan Pessinus şehri dünyanın o zamanki en büyük ticaret merkezlerinden biri olmasının yanı sıra, Hititler tarafından ‘‘Kubebe’’ diye anılan tanrıların anası ünlü Kybele tapınağının bulunduğu bir Frigya tapınak devleti olarak anılmıştır.
M.Ö. 204 yılında Ana Tanrıça Roma’ya taşınınca, kült merkezi yavaş yavaş eski önemini kaybetmeye başlamıştır. Buna rağmen Anadolu’da Ana Tanrıça Kybele’ye ibadet devam etmiş, onun için tahtlar ve sunaklar yapılarak törenler düzenlenmiştir. Hristiyanlığın ortaya çıkışından sonra Anadolu’da dolaşan havari Saint Paul’un bütün çabalarına rağmen Kybele kültü Pessinus ve Eskişehir çevresinde gücünü korumuştur. IV. yüzyılda Hristiyanlık bölgede kesin olarak yerleşince Kybele kültü yasaklanmış ve Pessinus’taki tapınak da yıkılmıştır. Böylece Anadolu’da önemli bir yere sahip olan Ana Tanrıça geleneği son bulmuştur.
Pessinus M.Ö. 204’de parlak durumunu kaybettikten sonra Roma egemenliğine geçerek, Roma’nın Galatya eyaleti sınırlarına dâhil edilmiştir. VI. yüzyılda Bizans imparatoru Justinianus kenti yeniden hareketlendirmek isteyerek yeni kurduğu kente kendi adını (Justinianopolis) vermiş, fakat yeni kenti Pessinus’a değil de bugünkü Sivrihisar’ın bulunduğu yere kurdurmuştur.
Bu zamanda kaleler Pessinus’tan getirilen mermer taşlarla onarılmış ve imar faaliyetlerinden sonra şehir önemli bir Hristiyanlık merkezi haline gelmiştir I. Justinianos’un antik Palia şehrinin üzerine Justinianopolis adıyla bir kale yaptırmasıyla birlikte şehir Bizans askeri yolu üzerinde bulunduğundan hızla büyümeye devam etmiştir. Kısa süre içinde yakınında bulunan önemli şehirlerden Pessinusdan daha fazla önem kazanan Justinianopolis, dini açıdan da gelişmesini sürdürmüştür. Hatta 700’lü yıllara doğru Pessinus başpiskoposu, Justinianopolis kalesinde yaşamaya başlamıştır.
Bizans döneminde bulunduğu konum sebebiyle oldukça önemli bir yere sahip olan Sivrihisar, bu önemini Selçuklular döneminde de devam ettirmiştir. Selçuklular, 1070 yılında Rum Kayseri Romanus’u mağlup ettikten sonra Sivrihisar’ı ele geçirmişler ve Amuriye’yi tahrip etmişlerdir. Bu olay ile birlikte Amuriye halkı Sivrihisar beyliğine sığınmış ve Amuriye adı Sivrihisar’a verilmiştir.
Türklerin Anadolu’ya girmeleriyle birlikte Sivrihisar ve çevresi Türkmen toplulukları açısından cazibe merkezi haline gelmiştir. Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ın 1075’te İznik’i fethi ve ardından yerine geçen oğlu I. Kılıçarslan zamanında Haçlılarla Eskişehir’de gerçekleşen savaş ve daha sonra Afyon – Konya istikametinde cereyan eden mücadeleler Selçuklular döneminde Sivrihisar’ı Oğuz Türkmenlerinin uğrak bir yeri haline getirmiştir.
Sivrihisar’a Oğuz boylarına mensup olan Karkın aşireti, Kınık aşireti, Iğdır aşireti, Alaçat aşireti, İğdecik köyü bölgesine İmralı-İmur ve Yölemir aşireti, Beydilli, Yazır ve Buğdüz aşiretleri yerleşmiştir. Yine bu aşiretlerin kolları olan Afşar Kılıç, Karaca Ören, Kırgızlar, Köseler, Sazılar, Karaburun, Alayunt ve Gedik aşiretlerinin de bölgeye yerleştikleri görülmektedir. 1092 yılında Melikşah’ın ölümü üzerine bölge I. Kılıçarslan’ın idaresine geçmiştir.
Anadolu Selçukluları zamanında uzun süre uç merkezi olarak kalan ve bu dönemde Anadolu’nun belli başlı şehirleri arasında yer alan Sivrihisar, mimari açıdan da gelişmeye devam etmiştir. Bugün de mevcut olan pek çok tarihi eser Selçuklu devrinden kalmadır. III. Gıyaseddin Keyhüsrev ’in naibi Eminüddün Mikail tarafından yaptırılan Ulucami, Hazinedar Necibüddin’in inşa ettirmiş olduğu Necibüddin Mescidi, Kılıç Mescid Camii ve Karahisar Camii bölgedeki Selçuklu mimarisi göstermesi bakımından önemlidir.
Anadolu Selçuklu Devleti’nin hâkimiyeti dışında bölgenin kısa süreli de olsa başka devletlerin yönetimi altına girdiği de görülmektedir. Zira İlhanlı komutanı Bayto’nun oğlu Melikşah Bey’in Çobanağlu Timurtaş tarafından katledilen kardeşi Sultan Şah Bey için Sivrihisar’da bir anıt mescit yaptırdığı kitabesinden öğrenilmektedir. Bu anıt mescitten, Sivrihisar’ın bir süre İlhanlı yönetiminde kaldığı anlaşılmaktadır. Yine Selçukluların yıkılması ve İlhanlıların Anadolu hâkimiyetini kaybetmeleri sonucu Moğol istilası sırasında batıya kaçarak Anadolu’ya yerleşen Türkmenlerin kendi bölgelerinde küçük devletler kurmaya başlaması ile de bölgede, Anadolu Beylikleri devri başlamıştır. Bahadır Han’ın ölümünden sonra, İran – Moğol İlhanlılarının fiilen parçalanması üzerine Karamanoğulları Sivrihisar’ı kendi sınırlarına dâhil etmiştir.
Osmanlı Devleti’nin kuruluş sürecinde de Sivrihisar ve Beypazarı hep Karamanoğlu mülkü olarak sayılmıştır. Sivrihisar Karamanoğullarının eline geçtikten sonra da beyliklerin mücadele alanlarından biri olmuştur. Kuruluş sürecinde Osmanlı Devleti ile Karamanoğulları Beyliği Anadolu’nun iktidarı için uzun yıllar mücadele etmişlerdir. Sivrihisar’da sınırda bulunan bir kent olduğu için sık sık el değiştirmiştir. Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde uyguladığı strateji nedeni ile Sivrihisar’da önemli bir konum kazanmıştır.
Ertuğrul Gazi’den sonra Osmanoğulları Beyliği’nin başına geçen Osman Gazi, Anadolu’daki beylikler birbiri ile mücadele içindeyken, Bizans’ın güçsüzlüğünden yararlanarak 1299 yılında Osmanlı Devleti’ni kurmuştur. Osman Gazi devleti kurduktan sonra 1299’da Sivrihisar’ın yönetimini Gündüz Bey’e vermiştir. Ancak Sivrihisar İlhanlı valisi Çobanoğlu Timurtaş ile Karamanoğullarının saldırıları sonucu sürekli el değiştirmiştir. Bunun üzerine Orhan Gazi elden çıkan Sivrihisar’ı 1334 yılında Timurtaş’tan satın alarak Osmanlı topraklarına katılmıştır. Fakat kısa bir süre sonra bölge Karamanoğulları tarafından işgal edilmiştir. Orhan Bey’in vefat etmesinden sonra Ankara’da büyük etkinliği olan ahiler, Karamanoğullarından aldıkları destek ile Osmanlı Beyliği’nden ayrılmışlardır.
I. Murad tahta geçer geçmez bu sorunu çözmek için Ankara üzerine yürümüş ve şehri ahilerden geri almıştır. Osmanlı Devletinde Orhan Bey ile başlayan genişleme politikası, Yıldırım Bayezid zamanında doruk noktasına ulaşmıştır. Anadolu’da toprak kaybına uğrayan beyler doğuda kurulmuş olan Timur devletinin hizmetine girerek kaybettikleri toprakları geri alma çabasına girmişlerdir.
Yıldırım Bayezid Ankara Savaşı’nda Timur’a kaybedince Timur, Anadolu beylerine verdiği sözü yerine getirmek için hepsini kendi topraklarına göndermiştir. O sırada Bursa’da nezaret altında bulunan Karamanoğlu Alaeddin Bey’in oğulları Mehmet ve Ali Beyler de beylik merkezine gönderilmişlerdir. Timur bu dönemde Alaeddin Bey’in oğullarına, babalarının topraklarından başka Beypazarı, Sivrihisar ve Akşehir’i de vermiştir.
Ankara Savaşı sonrası Osmanlı Devleti bir anda dağılma aşamasına gelmiştir. Bu süre içerisinde Timur’un ölmesi ile Çelebi Mehmet sayesinde Osmanlı Devleti’nde 11 yıl aradan sonra tekrar birlik sağlanmış ve devlet bir bakıma yeniden kurulmuştur. Çelebi Mehmed bir taraftan dağılma aşamasına gelen devleti toparlamaya çalışırken, Kardeşi Emir Süleyman da Sivrihisar için asker toplamaya başlamıştır. Bu sırada Karamanoğulları yönetiminden memnun olmayan Sivrihisar halkının eğer Emir Süleyman Sivrihisar’a gelirse şehri kendisine teslim edeceklerini söylemeleri üzerine, Emir Süleyman Sivrihisar’ı kuşatmıştır. Bu kuşatma birkaç gün sürmüş fakat Sivrihisar Kalesi alınamayınca kuşatma başarısız olmuştur.
Kuşatmanın devam ettiği sırada Çelebi Mehmet’in Karamanoğlu Mehmet ile anlaşması üzerine Emir Süleyman kuşatmayı kaldırmış ve Sivrihisar Karamanoğlu Mehmet Bey’in hâkimiyetinde kalmıştır. Bu olaydan kısa bir süre sonra Çelebi Mehmet’in Rumeli üzerine yaptığı seferi fırsat bilen Karamanoğlu Mehmet, o zamana kadar takındığı dost görüntüsünden vazgeçerek Osmanlı topraklarına saldırmıştır. Bunun üzerine kardeşi Musa Çelebi’yi bertaraf eden Çelebi Mehmed, Konya’da Karamanoğulları’nı kesin bir yenilgiye uğratmıştır. Karamanoğlu Mehmed Bey savaşı kaybedince Beypazarı, Akşehir, Yalvaç, Beyşehir ve Seydişehir ile birlikte Sivrihisar’ı da Osmanlı Devleti’ne bırakmak zorunda kalmıştır.
Sivrihisar 1415 yılından sonra kesin olarak Osmanlı Devleti’nin toprakları içerisinde yer almıştır. Bu tarihten sonra Sivrihisar, Osmanlı Devleti’nin içinde siyasi yapısı ile değil daha çok kültürel ve sosyal yapısıyla katkıda bulunarak, birçok ünlü insan yetiştirmiştir. Zira Çandarlı ismi ile tanınan ve Osmanlı Devleti’nin ilk devirlerinde Vezir-i Azamlığı uzun süre elinde bulunduran ailenin kurucusu Kara Halil’in Sivrihisar’ın Cendere köyünde doğmuş olduğu rivayet edilmektedir. Yine İstanbul’un ilk kadısı Hızır Bey’in de Sivrihisarlı olduğu bilinmektedir. Ünü, tüm Türk dünyasını saran hikmet ve mizah âleminin en sevilen seçkin simalarından biri olan Nasreddin Hoca’nın da, Sivrihisar’ın Hortu köyünde doğduğu kabul edilmektedir.
Sivrihisar’ın Osmanlı Devleti zamanındaki idari yapılanmasına bakıldığında Orhan Bey’in yaptırdığı yaya tahrirlerinde Sivrihisar’ın yayalık ve müsellemlik alanlarının Sultanönü Sancağına bağlı olduğu görülmektedir. Sivrihisar kazası bağcılık yapmaya uygun bir alan olduğu için yayalar arasında sipahi toprağında bağ tutan yaya sancağının bağcılık ile uğraşan üyeleri genellikle bu nahiyede yer almışlardır.
Tapu tahrir defterlerinde XV. ve XVI. yüzyıllarda Sivrihisar nahiyesinin bu kez Sultanönü sancağına değil de Hüdavendigar Sancağına bağlı olduğu görülmektedir. I. Mehmet zamanında Sivrihisar’ın kesin olarak Osmanlı topraklarına katılmasıyla bölgeye yeni bir statü uygulanarak Sivrihisar Hüdavendigar Sancağına bağlanmıştır. XV. ve XVI. yüzyıllar da nahiyede yer alan ve bugün hâlâ eski isimlerini koruyan köyler göz önüne alındığında, Sivrihisar’ın o zamanki sınırının günümüzdeki kaza sınırından oldukça geniş olduğu görülmektedir.
Güney ve güneydoğu sınırı Sakarya nehri ile doğal olarak sınırlanmış olmakla beraber bazı köyler bugünkü Polatlı köyleri arasında yer almıştır. Güneybatıda böyle doğal sınır yoktur. Kuzeyde, Porsuk Çayı engel oluşturmamış, Mihalıççık bölgesinin yayalık alanları dışında kalan köyler Sakarya nehrine kadar Sivrihisar nahiyesi içerisinde kendine yer bulmuştur. Batıda ise bu sınır daha esnektir. Sultanönü sancağının Karacaşehir nahiyesinin son bulduğu yerde Sivrihisar nahiyesinin başladığı görülmektedir.
Osmanlı yönetimi altında Sivrihisar’ın fiziki yapısı ile ilgili ilk bilgiler XV. yüzyılın ikinci çeyreğine aittir. 1486 yılında yirmi dördü Müslüman biri Ermeni olmak üzere yirmi beş mahallesi bulunan Sivrihisar’ın tahmini nüfusu 3100 kişi kadardır. Bu tarihlerde en kalabalık mahalle doksan bir hanesi bulunan Ermeni mahallesi olmuştur. Müslüman mahallelerinden en kalabalık nüfuslu mahalle olarak ise, otuz sekiz hane ile Çöpük Mahallesi yer almıştır. Çöpük Mahallesini sırası ile Kılınç ve Kethüda Mahalleleri takip etmiştir.
1486’dan 1521’e kadar geçen 35 yıl boyunca Sivrihisar’ın mahalle sayısında büyük bir değişiklik yaşanmamıştır. Hane sayısında da değişiklik olmamasına rağmen, vergi mükellefi olmamış kimseyi ifade eden mücerret sayısı, üçe katlanmıştır. Bu durum bölgede nüfusun gençleştiğinin göstergesidir. Nüfusun bu kadar gençleşmesi geleceğe yönelik bir nüfus artışının habercisi olmuştur.
Sivrihisar’da mücerretlerin sayısında meydana gelen artış, Ermeni Mahallesinde de görülmüştür. XV. ve XVI. yüzyıllar da Sivrihisar, kale, han, kervansaray, hamam, pazar yeri, çarşı, kapan, medrese ve ibadethaneleriyle fiziki ve sosyal olarak tam anlamı ile bir kent niteliği kazanmıştır. Yönetici ve halkın oturduğu mahalleler genellikle mescit ve camilerin etrafında toplanmıştır. Esnaf örgütleri kentin vazgeçilmez parçalarını oluştururken, mahallelerde genel olarak birbirini yakından tanıyan kimseler oturmuştur.
Yine Gayrimüslimler de ayrı yerlerde ve bir arada yerleşmişlerdir. XVII. yüzyılın sonlarında şehrin nüfusunda büyük bir düşüş meydana gelmiştir. H. 1110, M. (1698-1699) yılına ait avarız tahririnde mahalle isimleri kayıt altına alınmadığı için mahalle sayısı bilinmeyen Sivrihisar’da 189 nefer Müslüman 42 nefer gayri Müslim erkek nüfus tespit edilmiştir.
Yine XVII. yüzyılın sonlarında köy sayısı elli altıya gerilemiştir. Bu dönemde köylerin nüfusunda da önemli bir azalma olmuştur. Sivrihisar’ın köy ve mahalle sayıları ile nüfusunda dönem dönem artış ve azalmalar görülmesine rağmen Sivrihisar halkının XVIII. ve XIX. yüzyılda da refah seviyesi yüksek olmakla birlikte yine Sivrihisar’ın canlı bir ticaret hayatına sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Zira 1836 yılında Sivrihisar’da ekmekçiler, bakkallar, debbağlar ( kösele yapmak amacı ile hayvan derilerini düzeltenler), saraçlar (at takımlarını, araba koşumlarını, deri ve meşinden türlü eşyaları satan kişiler), nalbantlar, berberler, yemeniciler, sahtiyan (dericiler), kalaycılar, kasaplar, demirciler, bezciler, kuyumcular, kahveciler, boyacılar, enfiyeciler, niyetçiler, hamamcılar, mumcular, simitçiler ve dülgerler gibi esnaf dükkânlarının faaliyet gösterdikleri görülmektedir.
Bahsi geçen kayıtlardan başka 1844-1845 yılları arasındaki Sivrihisar’a ait Temettuat defterleri de Sivrihisar ekonomisinin gelişim düzeyi hakkında önemli veriler sunmaktadır. Bu kayıtlara göre 1844-45 yıllarında Sivrihisar’da, çiftçilik, hayvancılık ve tüccarlığın ekonomi ’de önemli bir yer tuttuğunu söylemek mümkündür. Yine aynı verilere bakılarak Sivrihisar’ın Osmanlı şehirlerinin klasik iş kolları olan dericilik ve dokumacılık alanında da gelişmiş olduğu anlaşılmaktadır.
XIX. yüzyılın sonlarında bölgeye gelen Şemseddin Sami de Kamus-u Âlâm adlı eserinde Sivrihisar’ın Ankara vilayetinin merkez sancağına bağlı bir kaza olduğunu, bölgenin bakımlı ve ticaret merkezi durumunda bulunduğunu, tüm kaza da108 cami, 20 mescit, 18 medrese, bir rüştiye, 108 sıbyan mektebi, bir kütüphane, 32 tekke ve bir kilise yer aldığını, kazanın nüfusunun 34.902 olduğunu ve bu nüfusun 4.000’ini Ermenilerin oluşturduğunu belirtmektedir.
Sivrihisar XIX. yüzyıla kadar Hüdavendigar eyaletine bağlı bir nahiye olarak kalırken, XIX. yüzyılın ortalarına doğru Bilecik kaymakamlığına ve Eskişehir muhassıllığına bağlı olmuştur. 1856 Islahat Fermanından sonra yeni vilayet kanununa göre yapılan düzenleme ile Sivrihisar, Ankara vilayetinin merkez sancağına bağlı olan bir kaza durumuna getirilmiştir.
Dâhiliye Nezareti, Birinci Dünya Savaşı sırasında Eskişehir’in yönetim statüsünü değiştirmek için yeni bir çalışma başlatmış ve bağımsız bir sancak merkezine dönüştürülmesi planlanan Eskişehir’e, Ankara vilayeti sınırları içinde yer alan bir nahiye ve 65 köyü ile Mihalıççık ve yine iki nahiye 96 köyü ile Sivrihisar’ın bağlanması kararı verilmiştir. Ankara Vilayeti Meclis-i Umumisi bu duruma itiraz etse de hükümet şikâyetleri dikkate almayarak, Eskişehir’i 4 Nisan 1915’te bağımsız bir sancak merkezine dönüştürmüştür. Eskişehir’in sancak merkezine dönüşmesi ile Mihalıççık ve Sivrihisar kazası da kesin olarak Eskişehir’e bağlanmıştır.
Kaynak:
5- Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi
2. BÖLÜM: 1 NUMARALI SİVRİHİSAR ŞER’İYE SİCİLİNİN 162-238. SAYFALARI
Yorum Yaz