– ESKİ KENT DOKUSU, NÜFUS VE ŞEHİRLEŞME –
Antik devirlerdeki durumu yeterince tespit edilememekle birlikte Sivrihisar; Bizans döneminden itibaren kesintisiz bir yerleşime sahne olmuştur. Diğer Ortaçağ kentlerinde olduğu gibi burada da savunma amacıyla inşa edilmiş bir kalenin varlığı bilinmektedir. 19. yüzyılda şehre gelen seyyahlardan Ainsworth’un eserinde Sivrihisar Kalesi’nin bir gravürü görülür. Halen şehir merkezinden oldukça yüksek bir konumda, Yazıcı Kayası adı verilen sivri kayalıkların üzerinde Sivrihisar Kalesi’nin kalıntıları mevcuttur. Son zamanlarda burada oturan bir derebeyinin adına atfen Yazıcıoğlu Kalesi de denilen bu kaleye, şehirden yer yer zemini taş döşemeli yol takip edilerek güçlükle çıkılabilmektedir. Söz konusu kaleden bugün yalnızca bazı sur duvarları ile çeşitli depo kalıntıları ve yüksek kayalar üzerine inşa edilen bir köşkün duvarlarından bölümler görülebilmektedir.
Çoğu Ortaçağ yerleşmelerinde iç kalenin, kentin hemen hemen merkezinde yer almasına ve onun çekirdeğini oluşturmasına karşılık, Sivrihisar’da böyle bir durumdan söz etmek mümkün değildir. Tarihi kaynaklarda geçen Sivrihisar Kalesi’nin ise bir iç kale mi; yoksa dış kale mi; olduğu belirsizdir. H. Doğru, tarihi bilgilerin ışığında yaptığı incelemelerle 15-16. yüzyıllarda Kılınç, Araklu, Kayalu, Çubuk, Elmalu, Koyuncu, Çapaklu ve Tatlar mahallelerinin kale ve çevresinde bulunduğu görüşüne yer vermektedir. Yukarıda sözünü ettiğimiz kalenin anılan mahalleleri kapsamadığı göz önüne alındığında, Sivrihisar’da kimi eski mahalleleri içine alan başka bir kalenin varlığı akla gelmektedir. Günümüzde ondan herhangi bir kalıntı tespit edilememekle birlikte, yerleşim yerini kısmen veya tamamen kuşatan bir kalenin bulunması o dönemlerin kent anlayışına uygundur. T. Özalp kaleden bahsederken. Köşk denilen yerde Saray ve Selamlık kapılan, Kızılbel denilen yerde Kızılbel Kapısı, Yenice mahallesi yakınlarında Uğrun Kapı, Hisar arkasına giden boğazda da Mudurnu Kapısı olduğunu belirtmektedir. Bu kapıların şehri kuşatan böyle bir kaleye ait olduğu düşünülmektedir.
Türkler tarafından ilk kez hangi tarihte fethedildiği bilinmeyen şehrin, o zamanki durumu hakkında da bilgi bulunmamaktadır. Ancak, diğer Bizans şehirleri gibi burasının da artık eski canlılığını koruyamadığı tahmin edilmektedir. Dolayısıyla bir kısmı Bizans döneminden kalmış olan mahalleler de şehrin Türkler tarafından fethedilmesinden hemen sonra Türk Şehri karakterinde bir yerleşim yeri olarak gelişme göstermiştir. Şehirdeki mahalle adlarının Türkçe olması da bunu doğrular niteliktedir. Selçuklu ve Beylikler döneminde, başka bir deyişle 13-14. yüzyıllarda Sivrihisar’da inşa edilen mimari anıtlara bakılarak, şehir ve çevresinin önemli bir Türk nüfusa sahip olduğu söylenebilir. Ancak, o dönemlerde buralarda yaşayan insan sayısı konusunda henüz kesin bir tarihi veri yoktur.
H. Doğru, arşiv bilgileri ışığında Sivrihisar’ın 15. ve 16. yüzyıllardaki durumunu ele alırken, kentin o dönemdeki ekonomik yapısı, mahalle sayısı, anıt yapıları ve ev adedi gibi konularda da önemli tespitlerde bulunmuştur. Buna göre, Osmanlı döneminde önceleri bir nahiye merkezi olmakla birlikte Sivrihisar, tamamen bir şehir niteliğinde gelişme göstermiştir. Tarihi arşiv kayıtlarından ve özellikle Tapu Tahrir Defterleri’nden bu konuda bazı önemli bilgiler edinilmektedir. Söz konusu belgelerin verdiği bilgilerden 1486 yılında Sivrihisar’da; 24’ünde Müslümanların, birinde ise gayrimüslimlerin oturduğu toplam 25 mahallenin bulunduğu; daha sonraları Kanuni devrinde de mahallelerin durumunda sayı bakımından değişiklik olmadığı tespit edilmektedir.
Sivrihisar’da genellikle mahalleler bir mescit veya caminin etrafında kurulmuştur. Bu yüzden mahalleler pek çok örnekte olduğu gibi, burada cami-mescit yaptıran şahsın adını almıştır. Bugün de eski mahallelere adını veren kişilerin bazıları sokak, cadde veya semt adlarıyla anılmaktadır. 15. ve 16. yüzyıllarda kentte mahalle sayısının bugünkünden çok fazla olması, mahalle kavramının o zamanlarda bugünkünden daha küçük yerleşme birimleri olduğunu düşündürür. Nitekim bu durumu verilen ev sayıları da açıkça göstermektedir. Söz gelimi, 1486’da Tatlar ve Camii mahallelerinde sadece 9’ar ev bulunurken en çok ev sayısına sahip mahallelerden Çubuk’da 38, Kılınç mahallesinde 35 ve Hacı Minnet mahallesinde de 33 ev yer alıyordu. 1521’de de mahallelerin ev sayısında önemli bir değişiklik gözlenmemektedir. Daha sonraları kimi mahalleler birleştirilerek ortadan kalkmıştır. Bazı mahalle adları yüzyıllardır değişmemiş veya yalnızca küçük ses değişiklikleriyle bugüne gelmiş; bir kısmının adı ise tamamen değiştirilmiştir. Örneğin, Kılınç – Kılıç, Elmalu – Elmalı ve Gedük – Gedik şeklinde söylenişinde birer harf değişikliğiyle, fakat aynı anlamı taşıyan adlarla varlıklarını devam ettirmektedirler. Tatlar, Seyyid Mahmud ve Faruk mahalleleri ise sırasıyla Cumhuriyet, Yenice ve Demirci olarak değiştirilmiştir. 16. yüzyılda şehre uğrayan batılı gezginler daha çok yörenin antik kalıntılarına ilgi duymuşlardır. Bunun yanı sıra, genelde konuk oldukları gayrimüslim konutlarının ilgi çeken döşemelerinden söz etmişler, evlerin mimari özelliklerine ise pek değinmemişlerdir. Ancak bunlardan bazıları yöreyle ilgili izlenimlerini naklederlerken kale ve kent hakkında az da olsa bilgi vermişlerdir. 1842’de Sivrihisar’a gelen seyyahlardan Ainsworth’un kent hakkında pek tutarlı olmayan bilgileri yanında, yukarıda sözünü ettiğimiz Sivrihisar Kalesi’ni tasvir eden gravürü ilginçtir. Kaynağı ve tarihi tam olarak bilinmeyen başka bir batılı seyyahın, tahminen iki yüz yıl öncesine ait olduğu düşünülen Yazıevi Arşivi’ndeki bir gravuründe de bugünkü fiziki yapıya uygun olarak eğimli bir alanda yer alan şehrin arkasındaki sarp kayalıkların bir mezarlık alandan görünüşü resmedilmiştir.
Batılı seyyahlardan S. Martin, “bir Türk şehri” olarak nitelendirdiği kentte 2000 ev bulunduğunu ve şehrin kısmen Pessinus’un harabeleri ile kurulduğunu yazmaktadır. 1862’de Sivrihisar’a gelen G. Perrot da Ermenilerin Türk geleneklerine göre yaşadıklarından bahsederek kadınlar yüzlerini örtüyorlar, erkeklerden kaçıyorlar, evlerde erkeğe çıkmıyorlar” demektedir. Aynı yıl buraya uğrayan ve Pessinus harabelerinin bir gravürünü de çizen C. Texier ise Sivrihisar hakkında kayda değer bilgi vermez. Birkaç yal sonra şehri gören Lennep (1870), kentin arkasındaki dağlara dikkat çekerek “bu kara dağlar, kasabanın ak evleri ile karşıt meydana getiriyorlar” der. Barkley (1891) de dönemin kent dokusu, evleri ve nüfusu konusunda bazı ipuçları veren şu bilgileri aktarmaktadır: “…Tepelerle yarı dairesel şekilde çevrilmiş Sivrihisar’a ulaştık. Bu yarı dairenin içi, değişik ölçülerle biçimini bulmuş konutlarla dolu. Halkının yansından fazlası Türk, gerisi Ermeni. Konutlar tepelere dayanmış olup, arka duvarları tepelere göre şekilleniyor. Konutlar cepheden hemen çoğunlukla iki katlı olarak yapılmışlar. Üst kat derin bir verandaya açılıyor. Alt kadarda küçük odalar bulunuyor. Halk yaz aylarını üst katta açık verandada geçiriyor…”
Daha Selçuklar zamanında bir Türk kimliği kazanan kentin nüfus çoğunluğunun bundan sonra hemen her dönemde Müslümanlardan meydana geldiğini kaydetmiştik. Kırım Savaşı (1853-1856) yıllarında Kırım ve Kafkasya’dan getirilen bir grup Ermeni azınlığın Sultan Abdülmecid’in fermanında buraya yerleştirildiği dönemde bile, şehirdeki gayrimüslim halk, kent nüfusunun ancak üçte birlik bölümünü teşkil ediyordu. Dönemin yazılı kaynaklarına göre, 1890’da bunların şehirdeki nüfusu 4 bini aşmıyordu.
1879 tarihli Ankara Salnamesi’nde kaza dahilinde 6.234 ev bulunduğu belirtilmiş; 34.902 olan nüfusun % 12’sinin Ermeni olduğu kaydedilmiştir. Ş. Sami de o tarihlerde (1890’lar) şehir merkezinde 11.211 nüfusun bulunduğunu ve bunun dört bin kadarının Ermeni, geri kalanının müslüman ve Türk olduğunu yazmaktadır . 1907 tarihli Ankara Vilayet Salnamesi kaydında da Sivrihisar Kasabası’nın 36.635 olan toplam nüfusunun 11.515’i kasaba merkezinde gösterilmiştir.
Sivrihisar Belediyesi 1877’de kurulmuştur. Buna karşılık şehrin imar planı ilk kez 1970’te hazırlanarak Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’nca onaylamış ve yürürlüğe konulmuştur. Söz konusu plânda, eski dokuya —kimi sıhhileştirme değişiklikleri dışında— müdahale edilmeksizin şehir merkezi güneye kaydırılmış; yeni yapılaşma için de kentin doğu ve batısındaki araziler iskâna açılmıştır. Ancak, iskâna açılan bu alanlar kısa sürede dolunca, 1980’de öncekine ilave imar planı hazırlanmış; bu plânda da yeni gelişme alanı için şehrin güney kesimi ile kuzeybatısındaki mülkiyeti belediyeye ait olan arazi gösterilmiştir.
Sivrihisar’ın eski kent dokusu bugün on bir mahalleye dağılmış durumdadır. Bu dağılımı ana batlarıyla şu şekilde ifade etmek mümkündür: Şehrin kuzeyinde Türk yerleşiminin çekirdeğini oluşturan Kılıç mahallesi yer alır. Onun doğusunda Kubbeli, Camii Kebir mahalleleri ile —yerleşimin en doğu ucunda— Elmalı mahallesi; batısında ise Gedik mahallesi bulunmaktadır. Onların alt kesiminde ise kuzeybatıdan güneydoğuya doğru Yenice, Karabaşlı, Karacalar, Cumhuriyet, Demirci ve Kurşunlu mahalleleri sıralanmaktadır.
Hazırlanan imâr plânlarında yeni yapılaşma alanlarının eski yerleşimin dışında düşünülmesi ve bu süreçte kaçak yapılaşmaya da pek izin verilmemesi kentin eski dokusunun kısmen korunmasında etken olmuştur. Yalnız imâr plânlarında belirtilen ‘sıhhileştirme’ çalışmaları esnasında söz konusu tarihi dokuya zarar veren bir kısım değişiklikler de yapılmıştır. Elmas sokak. Mavi Kadın sokak ve Hızırbey caddesi gibi bazı eski cadde ve sokaklar genişletilirken kimi evler tamamen yok edilmiş, bir kısmı da bu çalışmalardan zarar görmüştür. Ayrıca Elmas sokakta iki katlı tarihi evlerin yoğun olduğu adalarda üç; Ordu ve Eskişehir caddelerine ise dört kadı imar izni verildiği için eski evlerin bulunduğu çevrelerde yeni yapılar inşa edilmiş ve bunlar da doğal olarak eski dokunun görünüşünü bozmuştur.
Ressam Halis Meriç’in 1943’te gerçeğine uygun olarak yaptığı anlaşılan Mavikadın sokağının resmi, sokağın bugünkü durumu ile karşılaştırıldığında, son altmış beş yılda Sivrihisar’da sokak (eski kent) dokusu ve evlerin geçirdiği değişimin boyutunu anlamak mümkün olmaktadır.
Anadolu’nun bütün eski kentleri gibi, Sivrihisar’da da sokaklar —sonradan genişletilenler dışında— evlerin cepheleri ve yüksek hayat duvarlarıyla kuşatılmış olarak çoğu kıvrımlı ve dardır. Fakat, evlerin üst katlarından taşıntı yapan çıkmalarla, hayat ve bahçelerden yükselen asmalar, diğer ağaçlarla da kaynaşarak canlı ve hareketli bir görünüm oluşturmaktadır. Sokakların kimisi çıkmaz sokak şeklindedir. Osmanlı kaldırımı döşeli dar sokakların zemini sel sularının akması için ortada içe doğru meyillidir
Bunların çoğu, nispeten daha geniş tutulan caddelerle genelde diklemesine bağlantılıdır. Bazen sokakla caddenin kesiştiği noktada, bazen de mahalle aralarındaki bir çeşmenin etrafında birkaç sokağın birleşmesi ile küçük meydanlar oluşturulmuştur.
Evlerin sokakla olan ilişkisi, doğrudan alt kata açılan bir giriş kapısıyla veya hayata (avluya) açılan bir cümle kapıyla sağlanmıştır. Avlu ve hayat bölümlerini yüksekçe bir duvar sokaktan ayırmaktadır. Bu duvarlar aynı zamanda sokağın iki yan sınırlarının belirlenmesinde de önemli rol oynamaktadır. ‘Borda kapı’ denilen büyük, çift kanatlı ahşap kapı, sokaktan bakıldığında masif görünüşlü yüksek duvarlara hareket kazandırmaktadır.
Sivrihisar köylerindeki geleneksel yerleşim dokusu ve sokaklar da şehir merkezinin eski durumu hakkında kimi ip uçları verir. Onlarda da evlerin ve yüksek hayat duvarlarının sokağı iki yönden kuşattığı görülmektedir. Büyük ‘borda kapılar, az sayıda pencere açıklığı bulunan masif alt kat duvarları, üst kadarda çıkmalar ve pencere sayısındaki artışlar, Sivrihisar’ın geleneksel şehir evlerinde de karşılaştığımız unsurlardır. Şehre göre çok daha yalın bir anlayış gösteren geleneksel köy evleri eskiden tamamen toprak damlı iken, bunların pek çoğunun üzeri son zamanlarda kiremitli kırma çanlarla örtülmüştür. Sivrihisar şehir merkezindeki evlerin de eskiden çoğunlukla toprak damlı oldukları ve kiremitli çatıların yakın zamanlarda yaygınlaştığı şehirdeki yaşlılar tarafından ifade edilmektedir.
Her şeye rağmen Sivrihisar, günümüzde geleneksel tarihi dokusunu önemli ölçüde koruyabilmiş ender Anadolu kentlerimizden biridir. Eski kentlerin çoğunda karşılaştığımız çarpık kentleşmeyi, tarihi anıdan gölgeleyen ve geleneksel mimarisiyle her bakımdan çelişen yapıları Sivrihisar’ın eski mahallelerinde daha az görmekteyiz. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, bunun gerçekleşmesinde yerel idarenin kaçak yapılaşma karşısındaki tutumu ve eski dokunun korunmasında gösterdiği titizliğin payı büyüktür. Ancak bu dokunun korunmasındaki diğer bir etken, şehir halkının bu evlerde hâlâ severek yaşaması ve böylece onları yaşatması olmuştur. Başka bir değişle, geleneksel Sivrihisar evleri genelde bugün de işlevini sürdürdüğü için bakım görmekte ve böylece yaşatılmaktadır. Nitekim kimi kentlerimizin eski mahallelerindeki bakımsızlık ve sahiplenmemeden kaynaklanan durumlarla Sivrihisar’ın eski mahallelerinde pek karşılaşılmamaktadır’. Bu yüzden —kimi evler kaderine terkedilmiş olsa bile— kentin sokakları hala canlı ve şaşılacak ölçüde de temiz bir görüş sergilemektedir.
* * *
Tarihi Sivrihisar Evleri
Prof.Dr.Yüksel Sayan – Ege Üniversitesi, 2009
Yorum Yaz