– Sivrihisar’ın Balık Cenneti: BALIK DAMI –
Türkiye’nin en büyük sulak alanlarının başında gelen “Balıkdamı” (Gökada) Sivrihisar’ın 30-40 kilometre güneyinde bulunan Sakarya Nehri üzerinde ve yaklaşık 1470 hektar alana sahiptir. Yaklaşık 5 km genişliğinde ve 20 km uzunluğunda bir alanı kaplar. Toplam alanı ise 30 bin dönüm civarındadır. Balıkdamı çok sayıda küçük gölet ve büyük bir sazlıktan oluşur. 1980 yılında ikinci derecede doğal sit alanı, 1994 yılında yaban hayatı koruma sahası ilan edilerek Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devredildi. 2005 yılında yaban hayatı geliştirme sahası ilan edilirken, bir bölümü de ayrılarak koruma altına alınmıştır.
Balıkdamı önemli bir sulak alan olmasının yanı sıra çok sayıda bitki, balık ve kuş türlerine ev sahipliği yapar. Bir bölgenin kuş cenneti olması, göçmen kuşların duraklaması ve bazılarının bu alanda üremesi o sulak alanın mükemmel çalışan bir ekolojik dengesinin olduğunun göstergesidir. Çünkü doğada her şey kendine has hiyerarşik bir sistem içinde yerleşmiştir. Bir sulak alanda göçmen konaklıyorsa o alanda yeterli sayıda balık olduğu aşikârdır. Hakikaten bu balık bolluğundan dolayı bu özel bölgeye de halk tarafından balıkların üreme ve yaşam alanı anlamında “Balıkdamı” ismi verilmiştir.
Göksu Kaynağından Sualtı Görüntüleri
İhtiyologların (balık bilimcisi) tatlı su balıklarını tanımlamada kullandığı “Türkiye Tatlı Su Balıkları Tayin Anahtarı” isimli eserde ülkemizde bulunan 22 familyaya ait 200’ün üstünde balık türünün özellikleri ve bulundukları lokaliteler vardır. Bazılarının Terra typica (ilk bulunuş yeri) epitetinde Sakarya Nehri yazmaktadır. Bu da bize Sakarya Nehri’nin Türkiye’deki Tatlı su Balık Faunası için önemini göstermektedir. Sakarya Nehri’nin bu zengin balık kompozisyonuna sahip olmasında en önemli faktör de Balıkdamı’dır. Çünkü bu bölge tatlı suda yaşayan bir balığın isteyeceği tüm koşulları fazlasıyla sağlamaktadır. Özellikle balıkların üreme dönemi olan bahar aylarında yaptığı geniş su taşkınlarıyla balıklar için mükemmel yumurtlama alanları oluşturmaktaydı. Fakat 1900 yılların ortalarından itibaren DSİ’nin yaptığı ıslah çalışmalarından Balıkdamı da nasibini almıştır. Geniş ve sığ yataktan akan nehrin kanalı kepçelerle genişletilmiş ve taşkın yapması büyük ölçüde engellenmiştir. İlk bakışta sanki iyi bir uygulama gibi gözükse de yıllar içinde bu kararın ekolojik açıdan ne kadar zararlı olduğu görülmüştür. Nehir taşkın yapmadığı için birkaç dönüm arazi tarıma kazandırılmıştır ancak balıkların üreme sahaları yok edilmiştir.
Bugün halen diğer sulak alanlarımıza göre balık damı, hem su kalitesi hem de çevresel faktörler açısından çok daha iyi durumdadır. Peki bölge halkının sık sık dile getirdiği balık sayısının azalmasının sebebi nedir? İşte ilk cevap nehir yatağının insan eliyle tahrip edilmesidir. Özellikle Cyprinidae (sazangiller) ailesine ait balıklar eskisine göre daha derin ve hızlı akan nehirde uygun üreme alanları bulamamakta, sayıları da azalmaktadır. Bu azalma yeterli besin bulunmadığı için kuşların da eskisi gibi artık burayı ziyaret etmemesine sebep olmaktadır. Bölgede artan insan sayısıyla birlikte yıllar içerisinde ekonomik zarar eşiğini geçen avlanma miktarlarımız buradaki türleri tehdit etmiştir.
En önemli tehdit de istilacı balık türleri. Son yıllarda tüm tatlı sularda özellikle Avrupa da ciddi bir istila vardır. 1800 lü yıllardan itibaren Asya kökenli birçok balık insan eliyle Avrupa ya taşınmış kontrolsüz yapılan bu aşılamalar zaman içinde Avrupa tatlı sularını saran bir istilaya dönüşmüştür. Maalesef ki ülkemiz de bu istiladan payını almıştır.
Balıkdamında da ülkemizin yerel balığı olmayan türler son yıllarda gözükmekte bu da ekolojik dengeyi ve besin piramidini sonuçları bilinmez şekilde etkilemektedir. Balıkdamında yaptığımız çalışmalarda bu ortamın doğal elemanı olmayan Carassius gibelio (İsrail sazanı, takoz, gümüşi havuz balığı), Tilipia türleri ve Clarias lazera (kara yayın) türleri tespit edildi. Carassius gibelio halk tarafından İsrail sazanı, takoz ya da gümüşi havuz balığı gibi isimlerle tanımlanan Asya kökenli bir balıktır. Ülkemizde ilk defa 1988 yılında Trakya Bölgesindeki Gala Gölü’nde görülmüş ve kısa sürede birçok sulak alanımızı istila etmiştir. Sazana benzeyen bu balık özellikle yavru iken sazan zannedilmekte bu hatayla da birçok suya aşılanmaktadır. Sazanla benzerliği o kadar çoktur ki birçok balık pazarında sazan diye halka satılmaktadır. Ama fark sofrada hemen ortaya çıkmaktadır. Çünkü bu balık çok kılçıklı ve sazana göre lezzetsizdir. Küçük omurgasız ve bitkilerle beslenen bu türün en önemli zararı çok aşırı çoğalarak tüm su sistemini istila etmesi diğer doğal türlere üreme alanı ve beslenme şansı bırakmamasıdır.
Peki bu tür niye daha fazla ürüyor? Çünkü İsrail sazanı ginogenetik üreyebilen bir türdür. Yani erkek olmadan üreyebilmektedir. Diğer sazanların spermlerini çalarak sperm parazitliği yapmaktadır. Başka bir türün spermi İsrail sazanının yumurtasına dokunduğu anda yumurta bölünmeye başlayarak 3n kromozoma sahip tamamı dişilerden oluşan yavrular oluşturuyor. Bu şekilde diğer türün yumurtalarının döllenmesini engellediği gibi aynı zamanda diğer türlere göre daha çok sayıda (hepsi dişi olduğu için) yumurta veren birey oluşturuyor. Bunların sonucunda da bir süre sonra girdiği ortamı tamamen istila ederek diğer türlerin yaşam şansını engelliyor. Maalesef ki bu tür son yıllarda Balıkdamı’nda da görülmektedir.
Diğer bir tür ise Afrika kökenli olan, halk tarafından Afrika çingenesi denen bölge halkının ise Tatlı su çipurası olarak isimlendirdikleri Tilipia genusuna ait balıktır. Bu tür çok özel şartlarda ürer ve yaşar. Bu türün yaşamını sınırlayan en önemli unsur su sıcaklığıdır. Sakarbaşı (Çifteler) denen ve Sakarya nehrinin ana kaynağını oluşturan bölgede kışın bile su sıcaklığı 16-17 °C altına düşmemektedir. Afrika çingenesi de en düşük su sıcaklığını bu derecelerde ister; bu yüzden Sakarbaşı, bu balık için ideal bir yaşam alanıdır.
Sürüler halinde dolaşan bu tür, sıcak dönemlerde Balıkdamı bölgesine kadar gelmektedir. Bölge balıkçıları tarafından en çok şikayet edilen yabancı tür ise Clarıas Lazera’ dır. Hatta bu şikâyetler çeşitli yerel ve ulusal basında zaman zaman yer almıştır. Esasında bu tür, Afrika’dan Güney ve Doğu Asya’ya kadar uzanan güney yarım küre kökenli bir balıktır. Batıda ki yayılışı da ülkemizde ki Antakya ve Adana bölgesidir. Bu balık ülkemizin doğal türüdür ama Balıkdamı’na yabancı bir türdür. Antakya ve Adana bölgesinde halk bu balıkları kara balık olarak isimlendirmektedir. Kedi balıkları grubundan olan bu tür görünüş olarak bölgedeki yayına çok benzer ama bilen bir göz ilk bakışta bu türleri birbirinden ayırır. Bizim yayın (Silirus glanis) balığımız daha açık renkte, 3 çift bıyığa sahip ve Dorsal (sırt) yüzgeci kısadır. Kara balık ise koyu renkli, 4 çift bıyıklı ve kuyruğa kadar uzanan Dorsal yüzgece sahiptir. Temel olarak iki tür de aynı şekilde çoğunlukla diğer balıkları avlayarak beslenirler. Ancak özellikle sıcak su ortamında kara balık daha fazla üreme potansiyeline sahiptir. Bu da bu balığı Balıkdamında sık görülen bir tür yapmıştır. Temel olarak özellikle Avrupa da eti tercih edilen lezzetli ve ciddi miktarlarda büyüyebilen bir türdür.
Bu ekonomik özelliklerinden dolayı 25-30 yıl önce Çifteler ‘de bulunan (Sakarbaşı) Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Su Ürünleri Bölümü’ne ait araştırma havuzlarında Clarias Lazera türünün Sakarya nehrinin bu bölgesine uyumu konusunda çalışmalar yapılmış. Muhtemelen bu çalışmada kullanılan balıklardan bazıları tesisten kaçarak Sakarya’da yeni bir popülasyon oluşturmuş, bölgenin yüksek su sıcaklığı sayesinde hızla üreyerek ciddi miktarlara ulaşmıştır. Yayın balığıyla benzer beslenme ve üreme özelliğine sahip bu balık doğal yayınla rekabete girmiş; ayrıca bölge halkı tarafından bilinmeyen kara balık avlanmadığı, yayın balığı ise hem ekonomik değeri hem de bölge halkı tarafından sevilen bir tür olduğu için aşırı avlanma sonucu rekabeti kaybetmiş ve Balıkdamında kara balık çok yoğun olarak görülmeye başlamıştır. Populasyon yoğunluğunun çok olması ve midesinden balık dışında ördek yavrularının bile çıkması sonucu bölge balıkçıları bu türü İsrail yayını olarak isimlendirmişlerdir. Başta da söylediğimiz gibi bu tür ülkemizin bir türü olan ve kara balık olarak isimlendirilen Clarias Lazera türüdür.
Balıkdamında doğal olarak iki tane karnivor (et yiyen) balık vardır. Bunlar Esox Lucius (turna) ve Silirus Glanis yayın balığıdır. Özellikle Turna balığı hem dünyamız hem de ülkemiz için çok ilginç bir balıktır. Holarktik kökenli soğuk iklimleri seven çok eski bir türdür. Kuzey kökenli olan bu balığın güney uçtaki en son yayılış noktası olan ülkemizdeki yeri Balıkdamı’dır Yani kuzey yarım küre kökenli bu balığın doğal olarak yaşadığı en güney nokta Balıkdamı’dır. Turna, su sıcaklığı 25 °C ‘ yi geçtiğinde beslenmeyi durdurur, 28-29 °C sıcaklıklarda ise ölür. Bu sebepten kuzeye göre daha sıcak olan güneydeki su sistemlerinde bulunmaz. Diğer bir özelliği ise etçil olmasıdır. Sadece hayvanlarla beslenen bu tür eğer ortamda yeterince balık varsa sadece balıklar ile beslenir. 1 kg et ağırlığına ulaşması için de yaklaşık 22 balık tüketir. Bu türün günümüzde sayıları azalmış olsa da burada bulunuyor olması bu bölgenin halen ne kadar önemli bir balık alanı olduğunu göstermektedir.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen özellikle sanayiden uzak kalması sonucu Balıkdamının su kalitesi oldukça yüksektir. Günümüzde pek çoğu yok olup giden sulak alanlarımızın aksine Balıkdamı birçok özelliğini muhafaza etmektedir. Halen bölgede çok sayıda balık türü büyük populasyonlar oluşturmakta bu yoğunluklarıyla da göçmen kuşları bölgeye çekmektedirler. Balıkdamı doğal güzellikleriyle, sanayi çağında sanayinin hemen yanı başında temizliğini ve sağlığını koruyabilen nadir alanlarımızdandır. Özellikle Fettahoğlu Mezraasında gözelerden kaynayan (düden) ve 3 km boyunca pırıl pırıl akarak Sakarya nehrine karışan Göksu Deltası görülmeye değer bir zenginliğimizdir. Doğada birçok hayvanın danslarını davranışlarını seyretmişsinizdir ama inanın ki Balıkdamında görecekleriniz belgesellerde seyrettiklerinizden bile güzeldir.
Balıkdamı Düdeni
Bir akvaryum gibi içini gösteren Göksu Deltasında balıkların dansını seyretmeye doyamayacaksınız. Yavaş ve sessiz akan Göksu Deltası’nda bot üstünde yaptığımız araştırma gezilerimizde, sulak alanlarımız, çevremiz, ve en önemlisi evlatlarımız için bırakacağımız dünya ile alakalı karamsarlık duygularımız bir çırpıda silinmiştir. Ne şanslıyız ki bütün olumsuzluklara rağmen halen bu güzelliklerin görülebildiği yerler var. Çalışma hayatımızın üstümüzde oluşturduğu baskı ve gerginliklerin en iyi ilacının halen doğallığını kaybetmemiş bu alanlar olduğu gerçeğinin altını çizerek tüm hemşerilerimizi bir hafta sonu bu bölgeyi görmeye ve tekrar hayata sarılmaya çağırıyorum. Bu şifa kaynağını kullanırken bir şeyi unutmamanızı da hatırlatmak istiyorum; buraların ev sahipleri bizler değiliz! Bu yüzden bu güzelliklerden yaralanırken onları koruyalım ve evlatlarımızın da istifade edebileceği yerler bırakalım.
***
Kaynak: Eskişehir Valiliği ESKİyeni Kültür dergisi – Aralık 2010
– Dr. Özgür EMİROĞLU – Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
1.Geldiay, R. Ve Balık, S., 1988 Türkiye Tatlı Su Balıkları, Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Kitaplar Serisi, No: 97, s: 1-159, İzmir.
2.Balıkdamı Ekosistematik Araştırması, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Bilimsel Araştırma Komisyonu Projesi, Proje no 200219041, Araştırıcı, 2002-2005.
3.Emiroğlu, Ö., Sarı, H, M., Şahin, Y., Zararlı ve İstilacı Bir Tür Olan Carassius gibelio ‘nun Uluabat Gölü Balıkçılığı Üzerine Verdiği Zararlar. Türkiye Sulak Alanlar Kongresi konferansı 201-209 pp., Bursa, Türkiye, Mayıs 2009, (Tam Metin Bildiri)
Yorum Yaz