Lakabı “Hoca Paşa” asıl adı Yusuf Sinanüddin’dir. Babası İstanbul’un ilk kadısı Nasreddin Hocanın torunu Hızır Bey Çelebi dir. Annesi, devrin büyük alimlerinden Molla Yegan’ın kızıdır. Dedesi ise Sivrihisar kadısı Celâleddin Efendidir. Hicri 845 Miladi 1440 yılında Sivrihisar’da dünyaya gelmiştir. Ö. 1486
Sinan Paşanın ilk tahsil ve terbiyesini “İlim Dağarcığı” denilen babası Hızır Bey den aldığı muhakkaktır. Sivrihisar’da medreseler de okumuştur. Fatih’in daveti üzerine İstanbul’a geldiğinde kendini bir ilim muhiti içinde bulmuştur. Denilebilir ki tamamen akademik bir muhit içinde kendi fıtri istidadı ve aileden intikal eden zekası ve şevki sayesinde daha yirmi yaşına varmadan alim denilecek seviyeye sür’atli bir tekamül ve inkişaf göstermiştir.
Mesleki Hayatı: Babası Hızır Bey’in 1459 yılında vefatı üzerine, Sinan Paşa Fatih tarafından Edirne’de bir medreseye, sonrada Darül- hadis’e müderris olarak gönderilmiş, bunu takiben de kendisine “Hace-i Sultani” (sultan hocalığı) unvanı verilmiş ve sahn (sahn-ı seman)* müderrisliğine tayin olunmuştur.
*Sahn-ı Seman nedir ?
Sahn-i seman medresesine aynı zamanda bugünün tabiriyle yükseköğretim kurumu da denilebilir. Süleymaniye medresesi inşa edilene kadar Osmanlı’nın en gözde medresesidir. Sahn seman medresesi lisans dersleri verilen kurum olarak kabul edilebilir. Yüksek lisans dersleri verilen ve özellikle ilmiye sınıfına katılmak isteyenler için en öncelikli hedef sahn i seman medreseleridir. Daha sonra bu medreseden mezun olanlar Süleymaniye medreselerinde eğitimini tamamlarlar ve atanmak üzere beklerlerdi. “sekiz odalı-avlulu” anlamına gelen bir tamlama olup, Fatih Sultan Mehmet tarafından fatih cami’nin hemen yanına yaptırılmış ve devrinin en şahika eğitim yuvası olan medreselerin toplu adıdır. Bir ulema fabrikası olan bu sekiz taş medresede eğitim veren kimselere, doğal olarak müderris, öğrencilerin en kıdemli ve çalışkan olanlarına ise danişment denir idi. (Danişment: Kadıların yanında yetişmek üzere görevlendirilen kimse. Sahn Medreselerinde oda sahibi olabilen öğrenci. Bilgin, bilgili.)
Fatih Sultan Mehmed’in Kanunnamesi’ ne göre Hace-i Sultani, vezir’i azamdan başka bütün vezirlerin üzerindedir. Bayram tebriklerinde padişahın, hocasına ayağa kalkacağı yazılıdır. Sinan Paşa bu mertebeye 20-21 yaşlarında erişmiştir. Bundan sonra Hace-i sultani Sinan Paşa, “Hoca Paşa” diye anılır. (Bugün İstanbul’un bir semti hala onun adını taşır.)
Gedik Ahmed Paşa’nın azli üzerine, Sinan Paşa veziriazamlığa getirilmişse de aynı sene gözden düşerek azl edilmiştir. Lâtifi’nin tezkiresinde: “Vizr vezaret ten kaçup ve riyaseti siyaset bilüp ve arazı dünyadan külliyen iraz edüp” demek sureti ile vezaretten kendi isteği ile çekildiği ifade edilmiştir. Sinan Paşa’nın gözden düşmesinde, düşmanlarının ve onu çekemeyenlerin dahli olduğu anlaşılmaktadır. “Marifetname” isimli eserindeki sitemler bunu gösterir. Onu çekemeyenler sadece siyasi rakipleri değil, aynı zamanda ulema sınıfından olan kimselerdir. Sinan Paşa azl den sonra hapis olur. Fakat derhal toplanan İstanbul uleması Fatih’e müracaatla, affedilmesini ve hapisten çıkarılmasını isterler. Aksi halde vücuda getirdikleri bütün eserleri yakıp memleketi terk edeceklerini bildirirler. Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmed, Sinan Paşayı hapisten çıkararak, Sivrihisar kadılığı ve müderrisliği görevi ile İstanbul’dan uzaklaştırmıştır. 881 (1476-77)
Sinan Paşanın bu devrede, Sivrihisar’da yaptırdığı özel hamamından, kendisine büyük maddi imkanlar sağlandığı anlaşılmaktadır. (Hamam Sivrihisar’da Millet Cad. eski Kızılay, sineması karşısındaki evin arkasında olup 1970 yılında maliki merhum Sivrihisar noteri İhsan Biçerli tarafından aslına uygun restore ettirilmiştir. Biri soğukluk biri kurnalı ve gömme küvetli, iki kubbeli mekanla, sıcak su haznesi üzerinde tonozdan müteşekkildir.)
Sinan Paşa, Fatih’in ölümüne kadar 5 yıl Sivrihisar’da kalmıştır, II. Bayezid’in culusünde (886/1481) tekrar İstanbul’a gelen Sinan Paşa’ya, vezirlik rütbesi iade edilmiş ve Edirne “Darülhadis” medresesine müderris olarak gönderilmiştir. Sinan Paşa Türkçe eserlerini hayatının bu devresinde kaleme almıştır.
Vefatı: 891 (1486) Safer ayının 24. günü vefat etmiştir. Mezarının Eyüb Ensari civarında Hatibzade yakınında olduğu anlaşılmaktadır. (Tazarruname – Sinan Paşa. Mertol Tulum) Sinan Paşa’nın mezarı, yaptığımız araştırmalar sonucunda Eyüb Sultan’da bulunmuştur.
Mezarı Eyüb Sultan Türbesinden çıktığımızda karşıdaki şebeke kapısından girildiği ve üç beş metre yüründüğünde, sağ tarafta sed üstünde bitişik üç türbeden 6 mermer sütunlu, 6 kemerli beşik tonozlu öndeki kısmındadır. Yuvarlak başucu tasında:
İbn’ül Mevla el fazıl ul-allame Sinan Paşa ibn’iil mevla efdal’ül fiidala fil-ulum Hızırbey Çelebi eş-şehir bi-üstad-ı Rum Yevrn ‘ül-ahadi es-sani min sehr’i Recep 974 (13 Ocak 1567) Bu tarih ya yanlış okunmuştur ya da doğru okunmuşsa mezarın yapıldığı tarihi ifade etmelidir. Sinan Paşa’nın 891 H. /1486 M. Safer ayının 24 ünde vefat ettiği hususunda ittifak vardır.
Sinan Paşa, Fatih Sultan Mehmed döneminin önde gelen alimlerindendir. Babası Hızır Bey, dedesi Molla Yegan’dan adeta ilme varis olmuş, yaratılıştan sahip olduğu kabiliyetlerini bu ortamda daha ziyade geliştirmiştir. Ondaki felsefi temayül akla önem vermiştir ama, ona göre akıl da hatadan salim değildir. Nitekim marifetname isimli eserinde: “Ser eteğini muhkem tutmak gerek ve şeri’at tarikini gözetmek gerek. Aklına uyup muttasıl öyle ikdam gerekmez. Nakli koyup hemen akıl canibine ihtimam gerekmez. Eğer ki akıl asildir amma anda hata eksik olmaz…” der.
İlim adamlarına çok büyük önem veren Fatih Sultan Mehmed, 20 yaşına varmadan büyük bir kabiliyet olarak ortaya çıkan Sinan Paşayı takdirle karşılamış, ilerlemesi için büyük imkanlar sağlamıştır. Arapça, Farsça’dan gayrı Yunanca ve Latince’yi kendisi gibi bilen Sinan Paşayı Bizans’tan intikal eden eserleri inceleme ve tasnife memur etmiş hatta onun tavsiyesi ile, Doğu ve Batı dillerini bilen Molla Lütfi’yi kütüphaneci olarak görevlendirmiştir. Sinan Paşa talebesi Molla Lütfi ile birlikte meşhur matematikçi Ali Kuşçu’dan matematik tahsil etmiş, bunu hocası sıfatı ile Fatih’e öğretmiş ve hatta kendisi bu sahada bir de kitap yazmıştır (Çağminiye Haşiye). Aynı zamanda astronomdur. Yaptığı hesaplamalarda Merkür (Utarit) gezegeninin uzaklığını ilk defa o hesaplamıştır. (VVilhem Barthold- Uluğ Bey ve Zamanı)
Sinan Paşa sadelikten hoşlanan, alçak gönüllü, cömert bir kimse idi. Dünya malına kıymet vermezdi. Maarifetname’sinde “mal mar (yılan) olur içi pür zehr ha” der. Vefatında cömertliği dolayısı ile evinde cenazesinin suyunu ısıtacak odunu olmadığını rivayet edenler olmuştur. Sinan Paşa münazaraları sever. Parlak zekası, derin ilmi sayesinde rakiplerini mutlak alt ederdi. Sevgi ve hürmet duyduğu, Şeyh Vefa’nm müdafaası zımmın da yaptığı bir münakaşa sonunda, şeyhülislam Molla Gürani’yi alt etmiş, Molla Gürani yanında bulunan ülemaya dönerek “kalkın gidelim bir kimsenin böyle şahidi ola ana karşı çıkmak boşunadır” demek zorunda kalmıştır. Ulu ermiş kişileri severdi, özellikle Şeyh Vefa Hazretleri’ne bağlılığı pek fazla idi. Tasavvufu ondan öğrendi. Sinan Paşa her payeye liyakatı ile ulaşmış ve ömrü boyunca hiç kimseye dalkavukluk etmemiştir. Karşısında babası Hızır Bey dahi olsa, kendi kanaatim açıkça ifadeden çekinmemiştir. İlmi ve siyasi nüfuzunu hiçbir zaman kötüye kullanmamıştır.
Sinan Paşa, alim ve mütefekkir olduğu kadar, aynı zamanda büyük bir sanatkardır. Nesirde secili ve süslü nesrin edebiyatımızda en güzel en ahenkli ve en tabii örneklerini vermiş, bu sebeple secili ve süslü nesre “Sinan Paşa üslubu” denmiştir. Sinan Paşa eserini yazarken adeta bir cezbe halindedir. Bilhassa Tazarruname’sinde (Dr. Mertol Tulum’un ifadesi ile): Zaman zaman heyecanın zirvesine varan, ruhi çırpınışları; kendinden geçmiş bir insan varlığının haykırısı, feryadı, iniltisi ağlayışı gibidir. Gönül kitabı olan Tazarruname’de korku ve ümit (havf ve reca) arasında dolaşan kalbin feıyatları iniltileri tevbe ve istiğfarları ile varlığın künhüne erişmek, hakikatin derinliğine ermek isteyen, bir zekanın çaresizlikle gönüle dönen zavallılığı ve acizliğinin bin isyan ve nisyanınm mütemadi çalkantısı görülür hissedilir.
İlmi eserleri Arapça risaleler halindedir. Türkçe eserleri: Tazarruname, Nasihatname, Maarifname ve Tezkiret-ül Evliya’dır. Kadızade Rumi’nin Astronomi ilmine ait Çağmini’ye yazdığı şerhe haşiye yaptı. Hidaye’nin taharet bahsine haşiye yazdı. Sinan Paşa’nın en büyük eserleri, Molla Lütfi, Üstadzade Taceddin İbrahim, Aydınlı Karabali, Mirim Çelebi gibi her biri büyük alim olan öğrencileridir.
Bir şiiri:
Kalb i mümin-ki arş-ı Rahmandır.
Anı yıkmak ziyade tuğyandır.
Tevhid-i Hüda kitaba sığmaz
Takrir-i anın hitaba sığmaz.
Fikir metaneti ifade sanatı, hikmet meyli gibi edebi güzelliklerin cümlesini hakkı ile haizdir.
***
Sivrihisar’dan Saraya Yakılan Işık: Sinan Paşa
Büyük Bilgin ve Söz Ustası Sinan Paşa
Kaynak: Av. Orhan KESKİN – Bütün Yönleriyle Sivrihisar 2001
Yorum Yaz