Eskişehir’in Tarihi Derinliklerinden Gün-ışığına Çıkarılan Önemli Bir Kültür:
– PORSUK KÜLTÜRÜ –
Coğrafi/Kültürel Çerçeve
Sakarya Nehri’nin en büyük kolu olan Porsuk Çayı, hemen hemen 250 km uzunluğunda olup Altıntaş Ovasını güneyden sınırlandıran Aksu ve Murat dağlarının kuzey eteklerinden doğar, hafif meyilli Altıntaş ve Kütahya ovalarından sonra, Kütahya ve Eskişehir arasında Yukarı Porsuk Vadisi denilen oldukça meyilli dağlık bölgeden akarak ve yeni kollarla beslenerek Eskişehir Ovası’na iner; doğudaki Alpu Ovasından sonra tekrar vadiye girer ve Yassıhöyük (Gordion) yakınlarında Sakarya Nehri’ne birleşir. Bir zamanlar bu çay, meyilden dolayı, Yukarı Porsuk Vadisinde hız kazanarak adeta coşar, önüne çıkan her şeyi alıp götürür ve Eskişehir ovasında zaman zaman taşkınlara yol açardı. Bugün ise gövde ve kolları üzerine inşa edilen barajlar ve göletlerle Porsuk Çayı artık deyim yerindeyse, kımıldayamaz hale gelmiştir. Eskişehir’in ortasından geçen bu çay -kolu kanadı kırık olsa da- son senelerde şehrin kazandığı modern görüntüye ayrı bir renk katmaktadır.
Porsuk Çay’ının geçtiği bölgelerde yoğun Tarih-öncesi Dönem yerleşmeleri kurulmuştur. Bunların Neolitik ve Erken Kalkolitik dönemlere ait olanları özellikle Yukarı Porsuk Vadisinde saptanmıştır. Bu durum tesadüfi değildir. M.Ö. 12000/10000-6000 yılları arasına denk gelen Mezolitik ve Neolitik dönemlerde, daha önceleri avcılık ve toplayıcılıkla yaşamını sürdüren: insanoğlu, Yakın Doğu’da ilk olarak sürekli yerleşmeler kurmaya, bazı hayvan ve bitki türlerini (tahıl) ehlileştirmeye başlamıştır. Uygarlık tarihinin en önemli aşamalarından biri olarak kabul edilen ve “Neolitikleşme” olarak tanımlanan bu aşamada, ihtiyaçların giderek çeşitlenmesinden ve tarımın henüz besin ihtiyacının sınırlı bir kısmını karşılamasından dolayı, avcılık ve toplayıcılığın hala önemini koruduğunu görüyoruz. Bu sebeple, çeşitli taş türleri ve ahşap gibi doğal hammadde kaynaklarının ve yabani bitki ve hayvan türlerinin bol bulunduğu dağlık bölgeler yerleşim için daha fazla tercih edilmiştir. Hatta, bir sonraki Erken Kalkolitik dönemde bile (M.O. 5500- 5000) hala besin ihtiyacının azımsanmayacak bir kısmı toplayıcılık ve avcılıkla karşılanmaktaydı.
İşte, Porsuk Çayı’nın geçtiği bölgeler üzerinde, bu dönemler itibariyle yerleşim için en fazla Yukarı Porsuk Vadisinin tercih edilmesinin gerisinde yatan neden bu olmalıdır. Ancak ilk Tunç Çağından itibaren, artan nüfusa ve ticarete paralel olarak tahıl üretiminin giderek daha bir önem kazanması sonucu, yerleşmelerin bu defa tarıma elverişli olan Afyon-Altıntaş ve Eskişehir-Alpu ovalarında toplandığını görüyoruz.
Erken Neolitik’te (takriben M.Ö. 6500-6000) iç Batı Anadolu’da üç ana kültür şekillenir. Bunlar kuzeyde Fikirtepe; kabaca afyon, Uşak ve Kütahya illerini içine alan orta iç batı Anadolu’da Aslanapa ve güneyde Göller Bölgesinde Hacılar kültürleridir. Bunlardan Fikirtepe, Doğu Marmara’dan Eskişehir’in doğusundaki Sivrihisar Dağları’na kadar olan bölgede yayılmıştır. Dolayısıyla Porsuk Çayı bu kültürün doğudaki yayılım alanı içinden akar.
Hacılar ve Aslanapa kırmızı astarlı, açkılı ve boyalı; Fikirtepe ise koyu yüzlü, açkılı ve çizi bezemeli çanak çömleği ile karakterize olur. Bu kültürlerden Hacılar ve Aslanapa Erken Kalkolitik sonuna (M.Ö. 5000) kadar varlıklarını sürdürürlerken, kuzeyde Erken Kalkolitik başlarında önemli bir gelişme yaşanır: Aslanapa Kültürü özellikleri Yukarı Porsuk Vadisi üzerinden Eskişehir Ovası’na ve dolayısıyla Fikirtepe Kültür Bölgesi içine nüfuz eder ve bu şekilde Fikirtepe ile kaynaşarak bizim “Porsuk” olarak adlandırdığımız yepyeni bir kültürün doğmasına yol açar. Hatta bu yeni oluşum etkilerini, Balkanlar’ın içlerine kadar olan geniş bir coğrafyada hissettirmiştir.
Porsuk Kültürü
Daha önce hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığımız bu kültüre ait kalıntılar ilk defa, Porsuk Vadisinin Eskişehir Ovası’na açılmaya başladığı kesimde, vadiyi kuzeyden sınırlandıran Karabayırlar adındaki alçak tepelerin Eskişehir Orman Fidanlığının tam karşısına denk gelen yamacında, yol inşaatında kullanılmak üzere dolgu toprak alınması sırasında, yer yer 8-10 m kalınlığındaki dolgu altında kalan ana-kayanın üzerinde 1987 yılında ele geçirilmiştir. Orman Fidanlığı adı verilen bu yerleşme yerinde, 1992-1994 tarihleri arasında, Eskişehir Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü başkanlığında ve yazarın bilimsel danışmanlığında üç sene müddetle kazılar yapılarak bu kültürün özellikleri ve bölge kültürleri ile olan ilişkileri konusunda önemli bilgiler edinilmiştir. Kazı çalışmaları sırasında önemli rol oynamış olan o zamanki Eskişehir Arkeoloji Müzesi Müdürü merhum Metin Pehlivaner’e minnet ve şükran duygularımı belirtir, aziz hatırası önünde saygıyla eğilirim.
Orman Fidanlığı yerleşmesinde yedi yerleşim tabakası saptanmıştır. Bunlardan ilk beşi söz konusu kültüre aittir. Yerleşme oldukça meyilli bir yamaca kurulduğu için mimari pek iyi korunmamıştır. Sadece arkası kıvrık duvarlı (apsisli) bir ev kalıntısı ortaya çıkarılabilmiştir.
Aslanapa Kültür Bölgesinden gelen çanak çömlek morumsu kırmızı veya beyaz astarlı olabildiği gibi aynı zamanda yalın zemin üzerine morumsu kırmızı veya beyaz üzerine kırmızı veya siyah boyalı örnekler de vardır. Çizgilerden oluşan motifler yanında, az da olsa sarmal motifler de söz konusudur. Bölgenin köklü kültürü Fikirtepe’den devam eden koyu yüzlü açkılı çanak çömlek ise bu kültüre özgü derin yiv, oluk veya ondüle bezeme yanında sokma bezeme de içerir. En karakteristik sokma bezeme bantlar şeklinde düzenlenmiş olanıdır. Ancak, münferit noktacıklar şeklinde tatbik edilmiş örnekler de vardır. Bu bezemeler dışa keskin bir şekilde dönük dudaklı ve omurgalı kaselerin omuz kısımlarına yerleştirilmiştir.
Bu kültürün diğer karakteristik özelliklerinden birisi de pişmiş topraktan şekillendirilmiş küçük kadın heykelcikleridir (figürin). Bunların başlar küçüktür ve hemen hemen sadece gözler belirtilmiştir; vücut yassıdır. Erken örneklerde kollar göğüs üzerine yerleştirilmiştir; geç örnekler de ise omuzlarda sadece birer çıkıntı olarak belirtilmiştir. Göğüsler küçük birer plastik çıkıntı şeklinde ve cinsel organ da yiv ve noktacıklarla üçgen şeklinde gösterilmiştir. Basen kısmı geriye doğru çıkıntı yapmaktadır. Bacaklar birbirine bitişiktir ve küt bir şekilde son bulur.
Ele geçirilen diğer buluntu grupları arasında çakmak taşından yongalama suretiyle şekillendirilmiş kesici, delici ve kazıyıcı aletler; mermerden bilezik parçaları; kemikten basit delici aletler ile bazalttan öğütme taşları sayılabilir.
Orman Fidanlığı yerleşmesinde ayrıca evcil ve yabani hayvanlara ait kemik kalıntıları da ele geçirilmiştir. Alman Zoolog Prof. Dr. Hans P. Uerpmann’ın bu hayvan kemikleri üzerinde yaptığı incelemeye göre, et ve süt ihtiyacının önemli bir kısmının Koyun, keçi ve sığırdan karşılandığı, evcil domuzun ise az temsil edildiği anlaşılmıştır. Ayrıca evcil köpek kemikleri de bulunmuştur. Diğer taraftan kunduz, tavşan, yaban domuzu, geyik, yabani sığır ve bazı kuşlar da avlanmıştır. İlginç olan husus, Porsuk Kültürü’nün hemen sonrasında birdenbire bol miktarda yabani at kemiği ile karşılaşılmasıdır.
Değerlendirme
Porsuk Kültürü’nün tüm karakteristik özelliklerini yansıtan yerleşmeler bugüne kadar sadece Yukarı Porsuk Vadisinde saptanmıştır. Orman Fidanlığı haricinde bunların en belli başlıları Kanlıtaş (Yukarı Kuzfındık), Asarkaya (Sabuncupınar) ve Asmainler’dir (İnli Köyü). Bölgede ayrıntılı yüzey araştırmaları yapıldığında, bunların sayısının artacağına hiç şüphe yoktur. Bu kültür Eskişehir’in tarih öncesi kültürler zincirinin önemli halkalarından birini oluşturur. Şimdilik bu kültürün tek araştırıldığı yer olan Orman Fidanlığında ele geçirilen buluntulardan bir kısmı yeni açılan Eskişehir Eti Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.
Yukarıda da kısaca değinildiği gibi Porsuk Kültürü’nün karakteristik birçok özelliği -Ilıpınar (İznik), Menteşe (Yenişehir) ve Aktopraklık (Bursa) yerleşmelerinden bildiğimiz üzere- Fikirtepe Kültür bölgesinin batı kesimine ulaşmakla kalmamış, oradan da özellikle keskin profilli kaplar; kapların omuzları üzerine yerleştirilmiş yiv, oluk veya sokma bezeme; dikey zikzaklar şeklindeki ondüle bezeme ve figürinler gibi bazı kültür ögeleri, Balkanlar’ın içlerine kadar ulaşarak bu bölgede geniş bir alanda ortaya çıkan ve hemen hemen tüm Avrupayı etkilemiş olan Vinça Kültürü’nün şekillenmesinde de önemli bir rol oynamış olmalıdır.
Orman Fidanlığı Kurtarma Kazısı
Orman Fidanlığı yerleşmesi, ismini aldığı Eskişehir-Orman Fidanlığının karşısında, Eskişehir’in 3 km güneybatısında, Yukarı Porsuk Vadisinin Eskişehir Ovası’na açılmaya başladığı kısımda, vadiyi kuzeyden sınırlandıran ve Karabayırlar olarak bilinen alçak tepelerin güney yamacında yer alır. Porsuk Nehri yerleşmenin 150 m güneyinden akmaktadır. Burada, 1992-1994 yılları arasında Eskişehir Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü ve Turan Efe’nin (İstanbul Üniversitesi) başkanlığında kurtarma kazıları gerçekleştirilmiştir. Orman Fidanlığında 7 yerleşim evresi saptanmıştır. I-IV evrelerinin buluntu topluluğu Turan Efe tarafından “Porsuk Kültürü” olarak adlandırılmıştır.
Prof. Dr. Turan EFE – Bilecik Üniversitesi
ESKİyeni, Şehir Kültürü Dergisi – Temmuz 2011
***
Eskişehir ve Porsuk Çayı
Selçuklular devrinde çeşitli siyasi ve sosyal olaylar sonucunda, kendilerine yurt bulmak kaygısıyla gelen göçebe Türk halkı, uç bölgelere gelip Bizans’la uzun yıllar mücadele ettiler. Eskişehir bir uç kenti olmasına ve Bizans’la Selçuklular arasında sık sık el değiştirmesine rağmen, bölgeye gelen Türkler ilk geldikleri andan itibaren yer adlarını Türkçe olarak vermişlerdir. Bunlardan biri şehrin ortasından geçen Porsuk Çayının adıdır.
Porsuk Çayı:
İç Anadolu Bölgesinin önemli akarsularından birisi olan Porsuk Çayının Frigler ve Bizans dönemindeki adı (antik, Frigce: Tymbris) Timbris’tir. Eskişehir’in simgesi olan Porsuk Çayı, Aksu Dağının kuzey yamacından inen Bayatçık Deresi ve Murat Dağının kuzey yamacından çıkan Kızıltaş Suyunun birleşmesiyle oluşur. Yaklaşık 448 km uzunluğu ile Sakarya Irmağının en önemli koludur. Porsuk Çayı Kunduzlar, Kargın Deresi, Ilıcasu, Mollaoğlu Deresi, Sarısu, Keskin Deresi, Muttalip Deresi ve Pürtek Çayının sularını alarak Eskişehir Ovasından kenti ikiye bölerek geçer ve Yassıhöyük karşısında Sakarya Irmağı ile birleşir.
Porsuk Çayı’nın Adı:
Porsuk Çayı’na bu adın verilmesiyle ilgili farklı iki görüş bulunmaktadır. Bunlardan birisi, çayda yaşayan Porsuk su hayvanının adından dolayıdır. Diğeri ise, ünlü Selçuklu komutanı Emir Porsuk’un adından dolayı verildiğidir. Porsuk Çayı’na bu adın hangi nedenle verildiğini kesin olarak bilemesek de bölgedeki diğer (Bozan, Alpu, Kaymaz, Seyyit Gazi, Sultanönü vs. gibi) yer adlarından yola çıkarak Eskişehir ve civarının, Selçuklular tarafından fethi sırasında 1078 ve 1087 yıllarında iki kez bölgeye gelen Emir Porsuk’un isminden mülhem olduğunu düşünebiliriz.
Seferler sırasında Eskişehir üzerinden geçen Emir Porsuk muhtemelen gösterdiği kahramanlıklarla yerli halkın sevgisine mazhar olmuş ve adı Porsuk Çayı’na ve çevresindeki vadiye verilmiştir. Yani Porsuk Çayının adının Selçuklular döneminin ünlü komutanı Porsuk Bey’in adından dolayı verilmiş olması muhtemeldir. Bu yer adlarının verilişi ile ilgili elimizde kesin belgeler olmamakla birlikte bölgedeki birçok yer isminin Selçuklular döneminde verilmiş olması bize böyle bir hüküm verme cesaretini veriyor.
Emir Porsuk kimdir?
Tuğrul Bey döneminden itibaren Büyük Selçuklu Devletinde şahnelik, haciplik ve ordu komutanlığı gibi önemli görevler yapmış ünlü bir Selçuklu devlet adamıdır. Sultan Melikşah onu Anadolu’nun fethine memur etmiş, o da fetihte önemi rol oynamış, hatta Rumları Selçuklu Devletine dinar haraç vermeye, Bizans imparatorunu da dinar cizye vermeye mecbur etmiştir.
Anadolu’nun fethi sırasında birçok devlet adamı veya ordu komutanı yaptıkları işlerden dolayı ünlenmişlerdir. Selçuklu sultanlarından aldıkları emir ve direktifleri hızlı ve etkili bir şekilde yerine getiren bu komutanlar bilgi, cesaret, disiplin ve kahramanlıkları sayesinde halkın gönlünde yer edinmişlerdir. Bu komutanlardan bazıları yaptıkları ile ünlenirken, kimileri de efsaneleşmiştir. Adları dağlara, ırmaklara, vadilere verilmiştir. İşte onlardan biri Porsuk, bir diğeri Bozan ve benzerleridir. Muhtemelen Porsuk ve Bozan gibi isimler bölgede Selçuklular döneminden kalan en eski yer adlarındandır.
Doç. Dr. Hasan Hüseyin ADALIOĞLU – Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
ESKİyeni, Şehir Kültürü Dergisi – Temmuz 2011
Yorum Yaz