– Tarihi Sivrihisar Evleri Plan Elemanları –
Hayat (Avlu) ve Bahçeler
Avlu ve bahçe geleneksel Türk aile yaşamında önemli yer tutar. Sivrihisar’da da avlu ve bahçe eski evlerin adeta ayrılmaz birer parçası durumundadır. Anadolu’nun pek çok yerinde görüldüğü gibi mahremiyet kaygısıyla, burada da hayat (avlu) evlerin ya arkasına alınmış veya sokak istikâmetine gelmesi halinde, bu yönde yüksek bir duvarla sokaktan ayrılmıştır. Tandırevi, kiler, kuyu ve helâ gibi elemanlar çoğunlukla hayat etrafında yer almışlardır. Bazı örneklerde ahır, samanlık ve arabalık birimleri de hayattadır. Burası evin içi sayılır. Evin kadını ekmeğini burada yapar, çamaşırını burada yıkar ve kışlık yiyecekleri hazırlar. Keza üzüm pekmezi de hayatta yapılır. Onun için rahat çalışmak ve çamurdan korunmak amacıyla hayatın bir bölümünün zemini taşla kaplanmıştır. Yöre insanları tarafından “taşlık” olarak adlandırılan, çoğunlukla asma veya ağaçların gölgelediği bu kısımlar, aynı zamanda aile fertlerinin dinlenme mekânlarıdır.
Bahçe de geleneksel Sivrihisar evlerinin diğer önemli bir parçasıdır. Evde bahçe, hayatın geriye kalan bölümünü teşkil eder. Başka bir deyişle hayat bahçenin bir bölümünü oluşturur. Şehirdeki yaşlıların ifade ettiklerine göre, Sivrihisarlıların genelde yakın zamanlara kadar şehrin dışında ve yakın köylerde bağ-bahçeleri bulunuyordu. Halk yaz aylarında oralara giderek ziraatla uğraşıyordu. Bu gelenek günümüzde de kısmen devam etmektedir. Evlerin önündeki bahçeler ise böyle yaşam tarzının şehirdeki uzantısı niteliğindedir. Zira kırsal yaşamda ihtiyaç duyulan öküz, at, merkep ve kümes hayvanları gibi canlılar sahipleriyle birlikte kışın şehre taşınıyordu. Yapılan barınakların bir şekilde bahçe ile organik bağı kurularak, sözü edilen hayvanların sulanması, havalandırılması vb. ihtiyaçları bu bahçelerde gideriliyordu. Bahçelerin içinde çeşitli meyve ağaçları, çiçekler ve bazı durumlarda ailenin ihtiyacı olan sebze de yetiştiriliyordu.
Sofa
Sivrihisar evlerinin tamamının sofalı olduğunu belirtmiştik. Şehirde bu mekânlara ‘hol’ denilmektedir. Geleneksel Türk konut mimarisindeki sofanın işlevi bütünüyle burada da görülmektedir. Sofa; odalar arasında ana mekân olmanın yanında, aile yaşamında ortak kullanım alanı özelliğini de göstermektedir. Onun için sofanın evin en geniş mekânı olduğu dikkati çekmektedir.
Genellikle zemini tahta döşemeli olan bazı sofaların pencere önlerine duvar boyunca sedirlerin yerleştirildiği görülmektedir. Bir kısım sofalarda ocak da bulunmaktadır. Oda mekânlarına kıyasla, süsleme bakımından daha sade oldukları gözlenen sofaların süslemeli tavanlara sahip olanları da vardır. Bundan başka, sofalarda bulunan ahşap dolaplar ve alçı raflar da mekânı zenginleştiren süsleme elemanları olarak belirtilebilir.
Dış sofalı evlerin eskiden dış yüzlerinin açık olduğu ve bunların belli seviyeye kadar tahta veya kafeslerle kuşatıldığı, daha sonraları ise tahta ve kafeslerin kaldırılarak tamamen duvarla kapatıldığı söylenmektedir. Bu durum yapılan incelemelerde de tespit edilebilmektedir.
Kimi örneklerde sofanın bir bölümü zemin seviyesinden yükseltilerek ayrı bir oturma alanına dönüştürülmüştür. Açık tarafı ahşap parmaklıklarla çevrilmiş olan bu kısım trabzanın küçük bir söyleyiş farkıyla Sivrihisar’da ‘dırabazan’ olarak adlandırılmaktadır.
Kuzatlar Bağevi’nde olduğu gibi bağ evlerinin giriş kat sofalarında yer alan havuz, mekânın önemli bir parçası halini almıştır. Bunların benzerleri Safranbolu evlerinde de görülmektedir.
Odalar
Sivrihisar evlerinin odaları iç mekân kuruluşu ve sahip olduğu elemanları bakımından geleneksel Türk Evi odalarının ana özellikleri5 ile aşağı yukarı uyum içindedir.
İki katlı evlerin alt katlarındaki mekânların bir kısmı kışlık odalar olarak düzenlenmiştir. Bazı konutların bodrumlarında yer alan mekânların da bu amaçla kullanıldığı tespit edilmiştir. Sürekli ikâmete açık olan üst kattaki odalardan en az birinin misafirleri ağırlamada kullanıldığı anlaşılmaktadır. Çok işlevli olarak kullanılan bu odaların başlıca mobilyası pencere önlerinde duvar veya duvarlar boyunca uzanan sedirler ile yüklük ve dolaplardan ibarettir. Baş oda diyebileceğimiz, genelde sokağa çıkma yapan bu mekânların kapıları, dolap-yüklük kapakları, çiçeklikleri ve tavanları daha özenli bir işçilik sergilemektedir.
Üst kattaki odalar sofaya açılırlar. Ancak, sofanın ortak kullanımı söz konusu olduğundan, pek çok yörede karşılaşılan mahremiyet düşüncesinin odaların biçimlenişine yansıdığı gözlenmektedir. Zira, her oda bir anlamda bağımsız bir yaşama birimidir ve bunların kendine özgü bir mahremiyeti söz konusudur. Bunun için, oda kapılarının açıldığında, sofada oturanların ilk bakışta içeriyi görmesini engelleyecek kimi çözümler geliştirilmiştir. Sözgelimi Zeyneller Evi’nde oda kapıları köşeye alınarak girişin bulunduğu köşeler pahlanmıştır. Yine, odalarda kapı önüne yerleştirilen yüklük ve çiçeklik elemanları da içerinin ilk anda görünmesini engellemektedir. Bilindiği gibi aynı evde yaşayan insanların oda kapısını çalması ve izin alması pratik olmadığı gibi pek adet de değildir. Böyle durumlarda bu türden çözümler, odada kalanların dışarıdan gelenlere karşı toparlanma ve kendilerine çeki düzen vermesine yardımcı olmaktadır.
Ahşabın çok kullanılmış olması, odalara sıcak bir mekân etkisi kazandırmıştır. Şimdilerde pek az örneğine rastlansa da odaların zeminine yörede ve hatta bu evlerde dokunan kilimler serilirdi. Yaşlıların söylediklerine göre eskiden, sedirler üzerine de “sedir kilimi” denilen daha ince, özel dokunmuş kilimler serilir; bunların üzerine minderler ve arkalarına hasır yastıklar konulurdu. Genellikle yastıkların üstündeki kaneviçe işlemeli örtülerle de odalar çok renkli, canlı ve etkili birer mekân haline getirilirdi.
Hamam
Odalarda yüklüğün bir tarafındaki dolap biçimindeki yıkanma birimlerinden (gusülhane) başka, evlerde daha geniş yıkanma elemanlarına da rastlanmaktadır. Bunlar Anadolu’nun birçok yöresinde, özellikle konak tipi büyük konutlarda karşılaştığımız özel ev hamamları grubu içinde ele alınabilirler.
Sivrihisar’da daha çok büyük yapılarda bulunan ev hamamlarının, yapıların planlaması içinde sabit bir konumlarının olmadığı söylenebilir. Bunların bir kısmı avluda, konuttan organik olarak bağımsız bir konumda; bazıları ise evin içindedir. Dışarıdakilerin içtekilere kıyasla daha anıtsal bir kuruluşa sahip oldukları görülmektedir. Bunlardan Sinan Paşa Hamamı’nın şehirdeki en eski ve büyük örneği olduğunu daha önce belirtmiştik. Yazıcıoğlu Konağı’nın avlusunda yer alan hamam da ilginç bir örnektir. Tek hacimden ibaret hamamın üzeri kubbe ile örtülmüştür. Sinan Paşa Hamamı’nda olduğu gibi bunun da girişi, bitişiğindeki tandırevinden sağlanmıştır. Bu kısım aynı zamanda hamamın soyunmalık işlevini de yüklenmiştir. Ayrıca burada bulunan ocağın yıkanma için gerekli sıcak sutaın ısıtılmasında kullanıldığı anlaşılmaktadır. Diğer ev hamamları genelde tek mekândan ibarettirler. Bazılarının girişinde küçük bir so}oınmalığa rastlanmaktadır. Kimi yapılarda da hamamlar evin içinde yer almaktadır. Şamdanlar Evi’nin her iki katında ve Şefik Sakarya Evi’nin üst katında da bu tarz hamamlar mevcuttur.
Tandırevi
Basit tanımı ile Sivrihisar’da tandırevi; içinde bir ocak – tandır elemanı ile ambar ve dolapların bulunduğu küçük mekânlardır. Bunlar evlerin önemli plân elemanlarıdır. Zira hem şehirde, hem de köylerde yaşayan halk, ekmeğini evinin bir bölümünü işgal eden bu mekanlarda hazırlıyor ve tandırda pişiriyordu. Hatta M. Kaplan’ın ifadesiyle şehirde bile çarşıdan ekmek almak eskiden ayıp sayılıyordu. Bugün de tandır evleri ve tandırların bir kısmı belli ölçüde işlevini sürdürmektedir.
Ekmek yapımından başka, tandırevi günlük başka işlerde de kullanılıyor; çamaşır yıkamak ve hatta yıkanmak için gerekli olan su buradaki ocakta ısıtılıyordu. Yine pekmez kazanının da çoğunlukla tadırevinin büyük ocağında kaynatıldığı yörenin yaşlılarından öğrenilmektedir.
Tandır evlerinin çoğunlukla evlerin hayatında bulunduğu söylenmektedir. Ancak mevcut örneklerden, bu elemanların evin plânında sabit bir konumlarının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim, Şefik Sakarya ve Zeyneller evlerinde olduğu gibi konutların içinde tasarlanmış olanlarına da rastlanmaktadır.
Mutfak
Sivrihisar’ın bazı geleneksel konutlarında tandırevi dışında ayrı bir mutfak mekânı ile karşılaşılmaktadır. Evin iç kısmında ve çoğunlukla zemin katlarında bulunan bir mekân bu amaçla kullanılmıştır. Bu birimlerin içinde de ocak ve dolaplar bulunmaktadır. Evlerin plânı içinde sabit bir yerleri olmamakla birlikte, mutfakların evlerin giriş katında düşünüldüğü görülmektedir. Bu nedenle nispeten az ışık alan mutfakların sade mekânlar oldukları anlaşılmaktadır.
İzbe (Depo)
Evlerin bodrumlarında veya zemin katlarında bulunan karanlık mekânlara izbe denilmektedir. Bu mekânlar genellikle serin olduklarından kiler amaçlı olarak da kullanılmışlardır. Nitekim, izbelerde açılan kuyular da yiyeceklerin soğuk tutulması ve daha uzun süre saklanması amacıyla kullanılmıştır. Ancak, yörede izbelerin kilerden farklı olarak isimlendirilmesi, işlevlerinin de kısmen farklı olduğunu göstermektedir. Kilere daha çok kuru yiyecek maddelerinin konulmasına karşılık, izbeye yazın bahçeden, tarladan elde edilen sebze ve meyvelerin (elma, patates, soğan vb.) konulduğu, ayrıca kalan boşlukların alet-edevat için bir çeşit depo niteliğinde kullanıldığı, eski evlerin sakinlerinden öğrenilmektedir.
Harçevi (Kiler)
Un, bulgur, yağ, şeker gibi her evin ihtiyacı olan yiyeceklerin depolanması için kilerin geleneksel Türk Evi’nde çok büyük önemi vardır. Bu bağlamda kiler, Sivrihisar evlerinin de en önemli plân elemanlarından birisidir. Bunların izbelerden kısmen farklı olduklarına yukarıda değinmiştik. Bir evde kilerin sayısı ailenin ekonomik durumuna, ihtiyacına ve konutun büyüklüğüne göre değişmektedir.
Genellikle evlerin alt katlarında bulunan kilerlere yörede “harçevi” denilmektedir. Dışa pek açıklığı bulunmayan ve bu yüzden karanlık olan bu mekânların zemini özgününde sıkıştırılmış toprak veya tuğla döşemelidir. Ancak, bunların bir kısmı sonradan betonla kaplanarak değişikliğe uğramıştır. Şefik Sakarya Evi’nin alt katındaki kilerlerin birisi bu anlamda özgünlüğünü korumaktadır.
Helâ
Eski evlerin çoğunda helâ avluda ya da bahçede bulunuyordu. Bunlar yakın zamanlara kadar işlevini sürdürdüğü için korunmuş ve kullanılmıştı. Ancak daha sonraları, şehir şebeke suyunun evlere verilmesiyle helâlar evin içine alınmıştır. Zaimoğlu Konağı, Şefik Sakarya Evi, Ançılar Evi gibi kimi varlıklı ailelerin evlerinde ise —su dışarıdan gelmesine rağmen— bu mekânlar özgününde içeride yapılmıştır.
Hayat ve bahçelerde bulunan eski helâlar zamanla yıkılıp ortadan kaldırıldığı için şimdilerde bunlardan az sayıda örnek kalmıştır. İncelenen yapılardan sadece Şamdanlar Evi’nin bahçesindeki helâ işlevini sürdürmektedir.
Ahır ve Samanlık
Sivrihisar’da kent yaşamının yanı sıra Anadolu’nun birçok kasaba ve şehrinde olduğu gibi, insanların büyük bir kısmı kırsal yaşamla ilişkisini de sürdürmüştür. Buna bağlı olarak, bir kısım hayvanların kent merkezinde barındırılması zorunlu hale gelmiştir. Onun için evlerin alt katlarında, bodrumunda veya avlunun bir köşesinde yer alan ahırlar ve samanlıklar evin ihtiyacı olan çeşitli hayvanların barındırılabilmesi için düşünülmüştür. Ahırlar; içinde yemliği bulunan basit mekânlardır. Samanlıklar da bunlara bağlı olarak yapılmış birimlerdir.
Kuyu
Sivrihisar’da eskiden hemen her evin bir kuyusu bulunuyordu. Bunlar ya evlerin altındaki izbede veya avluda yer alıyordu. Ancak kuyu suları acı olduğundan içmede kullanılmıyor; şehir şebeke suyunun evlere verilmesine kadar içme suyu mahalledeki sokak çeşmelerinden sağlanıyordu. Buna karşılık kuyu sularının daha çok bahçe ve hayvan sulama için kullanıldığı söylenmektedir. Ayrıca, Sivrihisar’da değirmene götürülecek buğday önceden mutlaka evlerin hayatında yıkanıp, sergiler üzerine serilerek kurutur; bu yıkama işleminde de kuyu suyu kullanılırdı. Kuyu suları çamaşır yıkamak için de pek elverişli olmadığından çamaşır için gerekli su yine mahalle çeşmelerinden getiriliyor, kuyu suyu yalnızca çamaşırın durulanmasında işe yarıyordu. Ayrıca, yukarıda da değindiğimiz gibi kuyuların çok önemli bir işlevi soğutma idi. Şehirde elektriğin olmadığı ve buzdolabının bulunmadığı dönemlerde, bu kuyular bazı yiyecek ve içeceklerin soğutulmasında evlerin buzdolabı görevini görüyordu.
Günümüzde, bir yandan şehir suyu şebekesinin gerçekleştirilmesi ile evlere su verilmesi, diğer yandan elektriğin şehre gelmesi ve evlerde buzdolabı kullanımının yaygınlaşması sonucunda kuyular önemini yitirişmiş ve bunların bir kısmı kapatılmıştır.
Şaraphana
Üzüm yörede yetiştirilen önemli ziraat ürünlerden biri idi. Üzümden elde edilen pekmez evlerde bulunan ve ‘şaraphana’ adı verilen, etrafı duvarlarla çevrili küçük bir havuzun içine dökülüp ezilerek yapılıyordu. Şaraphanalar 1-1,5 m yükseklikteki duvarların çevirdiği küçük boyutlu, havuz şeklinde elemanlardır. Bunların içi, ezilen üzüm suyunun dışarı sızmaması için betonla kaplanmıştır. Altlarında, ezilen üzüm suyunu akıtmak için bir delik ve oluk bulunur. Buradan bir kapla alınan şıra kaynatılmak üzere kazana dökülür. Genellikle hayatta veya evlerin alt katlarında yer alan şaraphanaların evin plânlaması içinde belirgin bir yerleri olmadığı da söylenebilir. İncelenilen evlerden Bacacılar Evi’nde hayatın bir tarafında ve sofanın altında yer alan şaraphana, Zaimoğlu ve Yazıcıoğlu konaklarında bodrumda; Boyacılar Evi’nde ise giriş katındaki sofanın bir tarafındadır. Bu son örnekte şaraphananın sofadan girilen bir oda mekânında düşünülmüş olması ilginçtir. Eskiden hemen hemen her evde bir şaraphananın bulunduğunu şehirdeki yaşlılar ifade etmektedirler. Ancak günümüzde, bunların çoğunun kullanılmadığı için kaldırıldığı ve pek az örneğin özgün şekliyle mevcut olduğu görülmektedir.
Tarihi Sivrihisar Evleri
Prof.Dr.Yüksel Sayan – Ege Üniversitesi 2009
Yorum Yaz