– Pessinus’ta Tanrıça Kybele İçin Düzenlenen Kült Törenleri –
Eski çağda insanoğlu tabiat olaylarını, tabiattan elde ettikleri ürün, doğum ve ölüm gibi durumları kendilerine izah edemediklerinde, kendi gücüyle baş edemedikleri bir durumla karşılaştıklarında, korktuklarında kendilerinden daha güçlü gördükleri bir şeye inanma ihtiyacı duymuşlardır.
Böylece “politeizm”yani çok tanrıcılık ortaya çıkmıştır. Ancak eskiçağ toplumları bu tanrıların her birinin aynı derecede önemli olmadığını düşünerek kendi aralarında tanrıları derecelendirmişlerdir. Tanrılar istila, savaş, ticaret gibi ilişkiler sonucu toplumdan topluma, bazen aynı isimle bazen de farklı adlarla aktarılmıştır. Kurmuş oldukları şehirlerde tanrıların önem derecelerine göre tapınaklar inşa etmişlerdir.1
Eski Anadolu toplumları tanrıların kendileriyle ilgili kararlar aldığına inanırlardı. Başlarına gelecek hastalık, sel, kıtlık ve savaş gibi felaketleri önlemek ya da var olan kötü bir durumdan kurtulmak amacıyla tanrılara dualar eder, kurbanlar sunarlardı. Tanrılar da olduğu gibi, törenlerin her birinin de önem derecesi farklıydı. Her gün veya yılın belirli zamanlarında yapılan törenlerin en önemlisi baharın gelişini kutlamak amacıyla yapılan törendi. Avcı kültüründen tarım kültürüne geçildiğinde tarımda bolluk, bereket, bitkilerin tekrar canlanması ve yetişmesi insanoğlu açısından oldukça önemli olmuştu. Dolayısıyla baharın gelişi büyük bir sevinçle karşılanmış ve bayramlarla kutlanmıştı.
Çok Tanrılı inanca sahip olan Eski Anadolu toplumlarında farklı öneme sahip olan bu tanrılardan biri de bereket tanrıçasıdır. Ana Tanrıça’nın Anadolu’da, MÖ. 6. bin yıldan itibaren tapınım gördüğü bilinmektedir. Çatalhöyük ve Hacılar’ da bulunmuş Neolitik Çağa ait kilden yapılmış Ana Tanrıça heykelcikleri bunun en güzel örnekleridir. Horoztepe’de bulunan kucağı bebekli Ana tanrıça figürünün yanı sıra Kültepe ve Acemhöyük kazılarında bulunan ve Hatti Panteonunun başındaki kutsal aileyi canlandıran taş kalıplardaki kadın figürlerinin Ana tanrıçayı temsil ettiğine şüphe yoktur. Bunların dışında Dündartepe, Etiyokuşu, Tilmenhöyük, Canhasan, Beycesultan gibi önemli arkeolojik yerleşmelerde ana tanrıça figürü ile ilgili bulgulara rastlamak mümkündür.2 Tanrıçanın heykellerinin doğum yapan, küçük çocuklar taşıyan veya cinsel organlarının abartılı bir şekilde işlenmiş olması bereket ve verimliliği temsil etmesinden kaynaklanmaktadır.3
MÖ. III. bin yıl Anadolu uygarlıklarından biri olan Hattiler de Ana tanrıçaya tapınmakta idi. Tanrıçanın Hattilerdeki adını bilmiyoruz. Ancak Hatti dilinde Arıtım kelimesi ana manasında kullanılmaktadır.4 III. bin yıl Anadolu uygarlıklarından bir diğeri olan Hurrilerin, kültürü ve dini inançları MÖ. II. bin yılda Anadolu’da yaşayan Hititleri çok etkilemiştir. Hititler, Hurrilerin başta baş tanrısı Teşup ve eşi Hepat olmak üzere pek çok tanrısını benimsemişlerdir.5 Büyük Hitit imparatorluğu zamanında metinlerde adı geçen Tanrıça Kubabdya Geç Hitit devrinde de tapılmaya devam edilmiştir. Kubaba’nın Anadolu’daki en önemli kült merkezi Tabal’daydı. Frigler devrinde6 ise biri Pessinus’ta diğeri Efesos’ta olmak üzere iki büyük kült merkezi vardı.7
Friglerin Anadolu’ya geldikten sonra Anadolu’da var olan Ana Tanrıça’ya kendi tanrılarına ait özellikleri de ekleyerek taptıkları düşünülmektedir. Frigler döneminde Ana Tanrıça Matar için yapılan kült alanları tanrıçaya ne kadar çok önem verildiğini kanıtlar niteliktedir. Taciser Tüfekçi Sivas ve Hakan Sivas Frigler’in Ana Tanrıçaya diğer tanrı ve tanrıçalardan daha çok önem verdiklerini hatta adeta tek tanrı gibi ona taptıklarını ifade etmektedirler.8
Pessinus kentinin tarihi hakkında çok fazla bilgiye sahip değiliz. Hitit kalıntıları az olan kent bir kült merkezi ve yerleşme alanı olarak Frigler döneminde kullanılmıştır. Kral Midas MÖ. VIII. yüzyılda kenti kurduktan sonra ana tanrıça Kybele’nin ilk tapınağını bu kente inşa ettirmiştir.9 Ana tanrıça inancı Frig Devletinin yıkılmasından sonra bölgeye hâkim olan Lidyalılara oradan da Yunanistan’a geçmiştir. Tarihin en eski dönemlerinden itibaren farklı coğrafyalarda farklı isimlerle karşımıza çıkan Ana Tanrıça’ya Kültepe yazıtlarında Kubaba, Hitit kaynaklarında Arinna’nın Güneş Tanrıçası,10 Hurri yazıtlarında Hepat, Frigler ve Lidyalılar döneminde Kybele, Yunanistan ve Roma’da Gaia, Rhea, Demeter, Mater, Magna Mater olarak rastlanmaktadır.11 Bölge daha sonra İranlı Akhemenidler’in ve Yunanlı Seleukosların egemenliği altında kutsal bir alan olmasından dolayı bağımsızlığını korumuştur. Galatia krallığı döneminde varlığını devam ettiren kent M.Ö. III. yüzyılın sonunda Bergama krallığının hâkimiyetine girmiştir. Sibylle kâhini Kybele heykeli Romaya getirilmediği sürece Romanın Kartaca karşısında üstünlük elde edemeyeceğini söylemesi üzerine MÖ. 205 yılında Roma senatosundan bir heyet Kartaca kralı Hannibal’ı yenmek için Bergama kralı I. Attalos’un aracılığı ile Pessinus’a gelerek büyük ana kültünü (Mater Magna) Romaya taşımış ve kutsal Kybele heykelini götürmüşlerdir.12
Kybele kutsal alanlarının genellikle dağlardaki kayalıklar üzerine yapıldığı görülmektedir. Çünkü tanrıçanın buralarda yaşadığına inanılıyor ve bu yüzden de kayalıklara simgesel tahtlar oyuluyordu. Frigya yöresine yapılmış kır tapınakları, çoğunlukla ormanlarda, yeşillikler arasında bir kayaya yaslanmış olarak ya da düzlükte birkaç basamak üzerine kurulmuş olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu anıtlar birer cepheden ibarettir. Üçgen biçiminde bir çatı, altında bir taş duvar ve duvarın içine oyulmuş bir niş bulunmaktadır. Nişlerin bir kısmında ayakta bir tanrıça heykeli görülmektedir. Tapınakların bazılarında tanrıça heykelinin yanında ön ayaklarını tanrıçaya dayamış iki aslan vardır. Anadolu’da Kybele tasvirleri genellikle aslan ve boğa ile birlikte betimlenmektedir. Tanrıçanın güçlü hayvanlarla tasvir edilmesi Frig toplumları üzerinde tanrıçanın gücünü ve ona verilen önemi temsil etmektedir.13
Ana tanrıçaya bu kadar önem verilmesinin nedeni insanların yaşamları için gerekli olan besinleri vermesi ve bereketin kaynağı olmasıdır. Frig ulusu bu tanrıçayı öyle benimsemişlerdir ki tüm ülkeyi Kybele’nin mülkü saymışlardır. Bunun sonucunda, aslında Neolitik çağdan beri köklü bir gelenek halinde Anadolu Tanrıçası olduğu halde, Kybele tarihe bir Frig tanrıçası olarak geçmiştir. Tanrıça doğayı bütün canlılığı, verimliliği ile simgeleyen evrensel bir nitelik taşımaktadır.
Rahiplerin Hadım Etme Törenleri
Pessinus, Friglerin, inançlarına bağlılıklarının göstergesi olarak Tanrıça Kybele’ye adanmış kutsal bir yerleşim yeriydi ve sadece rahiplerin yaşadığı bir kentti.14 Pessinus’taki ana tanrıçanın tapınağı siyasal güçlerden bağımsız bir kült merkezi olarak yönetilmekteydi. Buradaki rahipler Attis olarak anılırlardı. Onların yanında Gallos denen daha alçak rütbeye sahip rahipler de vardı. Bu kutsal kentin gerek dini gerek ticari yönetimi buradaki başrahiplerce yerine getirilmekteydi. Gallos rahiplerinin; kurban törenleri yapmak, adak sunularında bulunmak ve adaklar sırasında bolluk ve bereketin artması için topluluk adına dua etmek, cenaze törenlerinde bulunmak gibi dinsel görevlerinin yanında kentin örgütlenmesi, mimari ve politik konularda etkin güç olmak gibi dünyevi görevleri de vardı. Rahipler, bu toplum düzeni içinde oldukça önemli bir konumdaydılar ve toprakların da büyük bir çoğunluğu onların sayılıyordu.15 Ayrıca hem dini gereklerin yerine getirilmesinden hem de ticaretten sorumlu Frigyalı Kybele rahiplerinin psişik yeteneklere sahip oldukları, tılsımlı taşlar kullandıkları ve kendilerini hadım ettikleri yazılı kaynaklarda belirtilmektedir. Enerjik etkinliğe sahip olduklarına inanılan bu tılsımlı taşlardan en ünlüsü vaktiyle Pessinus’ta bulunan, siyah renkli meteorik bir taştır.16 Siyah taş Friglerde bereket ve çoğalmanın simgesi olmuştur. Bu inanç daha sonra Yunanlılara geçmiştir.17
Tanrıça Kybele Frigya’da önceleri tek başına görünmüş daha sonra sevgilisi Attis yanına katılmıştır. Kybele ve Attis mitosunun çeşidi versiyonları bulunmaktadır. Frig versiyonunda Attis Pessinus’ta kralın kızıyla evlenmek üzereyken ana tanrıça Agdistis/Kybele18 insanlara korku salan ihtişamıyla ortaya çıkınca, Kybele’ye verdiği sözleri hatırlayan sevgilisi Attis üzüntüsünden kendini hadım ederek öldürmüştür. Attis’in akan kanı toprağa yeniden can vermiştir.19 Ölmüş olan doğanın tekrar canlanmasından duyulan coşku ve sevincin yaşandığı bu kültün özünde Attis’in cinsel organını keserek kendini tanrıçaya kurban etmesi gibi, Kybele’nin rahipleri de kanlı bir törenle kendi kendilerini hadım etmek zorundaydılar. Rahiplerin yaptıkları bu hareket, Attis’in efsanesinde olduğu gibi kendi erkekliğini gidermesini taklit etmekti. Bu ayinler bir panayır ya da karnaval havası içinde yapılmaktaydı. Bunun sonucunda akan kanın ve yitirilen erkeklik gücünün bereket ve canlılığın tüm doğaya geçtiğine inanılmaktaydı. Bu olayla tanrıçanın bahar bayramı kendine has bir biçim almaktaydı. Tören sırasında çeşitli müzik aletleri çalınarak danslar yapılmaktaydı. Dinsel törenlerde kullanılan flüt, zil, simbal, davul, dümbelek gibi çalgı aletlerinin de özel bir yeri vardı.20
MÖ. 1. yüzyılda yaşamış olan Diodoros Siculus, Friglerin Kybele’ye tapınışından söz eder:
“…Kybele’ye gelince, eski zamanlarda onlar (Frigyalılar) sunaklar yaptılar ve her yıl ona kurban töreni düzenlediler ve onun için Frigya ’daki Pessinus’ta görkemli bir tapınak inşa ettiler ve saygı gösterdiler. En parlak törenleri orada yaptılar. Frigya Kralı Midas bütün bu ibadetlerde yer alarak saygısını gösterdi ve tanrıçanın heykelinin yanma panterler ve aslanlar yerleştirdiler. Çünkü tanrıçanın ilk önce bu hayvanlar tarafından emzirildiğine inanıyorlardı.“21
Günlük Törenler
Eskiçağ toplumları tanrıları insan şeklinde düşündükleri için onların da insanlar gibi günlük beslenmeleri gerektiğine inanırlardı. Bu sebeple tanrılara günde üç defa törenler eşliğinde yiyecek sunulurdu. Etin dışında bira, şarap, süt, hurma gibi yiyecekler de düzenlenen günlük kurban ritüellerinde tanrılara takdim edilirdi. Krallar tanrılara sunulan kurbanlar ile özel olarak ilgilenirdi. Eskiçağ insanı tanrılarla ya din adamları ya da sundukları bu kurbanlar vasıtası ile iletişim kurduklarına inanırlardı.22
Kybele’nin Pessinus’taki tapınağında düzenlenen törenler hakkında bilgilerimiz, kısıtlı olmakla birlikte Frig kaynaklarından daha ziyade Yunan ve Roma kaynaklarına dayanmaktadır. Friglerin ana tanrıçası Kybele de insan şeklinde tasvir edilen tanrılardandır. Eskiçağda insan biçiminde tasvir edilen tüm tanrılar gibi Kybele’nin de insanlar gibi beslendiğine inanılmış olması kuvvetle muhtemeldir. Dolayısıyla Frigler de tanrıçanın tapınaklarında günlük olarak çeşitli yiyecek ve içecekleri rimeller düzenleyerek tanrıçaya sunmuşlardır. Bu törenlerde ilahlara yiyecek ve içecek sunularak güzel kokular yayan otlar ve ağaçlar yakılırdı. Tapınaklarda belirli bir düzene göre törenler düzenleyerek yemek sunulmasından din adamları sınıfı sorumluydu. Eskiçağ toplumları elbette tanrı heykellerinin önüne konulan yiyecekleri heykellerin yemediğini biliyorlardı. Heykele sunulan yiyecekler belirli bir süre yani bir insanın bir öğünü yeme zamanı kadar bekledikten sonra tapınak görevlileri tarafından yeniliyordu. Ancak yapılan günlük törenlerle tanrılara yiyecek ikramını yaparak onların ruhunun doyduğuna ve kendilerinden razı olacaklarına inanıyorlardı. Bu nedenle de düzenli olarak tapınaklarda tanrı heykellerine yiyecek ve içecek ikramı yapılıyordu.23
Elbette Kybele’nin Pessinus’taki tapınağında diğer tapınaklarından çok daha ihtişamlı törenler düzenlemiş olmalıdırlar. Diğer yandan gök kubbenin altındaki uçsuz bucaksız doğa Ana Tanrıça Matar’ın tapınağıdır. Daha sonraki dönemlerde tanrıça mimari birer yapıya dönüştürülen kayaların içinde yaşamaya devam etmiştir.
Buralarda yönetici sınıf, halk ve din görevlilerinin katıldığı törenler düzenlenmiştir. Küçük ölçekli anıtlarda ise halk günlük ibadetlerini yerine getirmişlerdir.24
Bahar Bayramı
Frig toplumu tarafından önem verilen tanrılardan biri olan Attis, Kybele- Attis mitosunda Kybele’nin sevgilisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Frigler yerleşik hayata geçmeleri ile birlikte tarımla uğraşmaya başlamışlar ve olasılıkla kendilerine özgü bir tanrı olan Attis’i bitki tanrısına dönüştürmüşlerdi. Bunun sonucunda da Tanrı Attis, bereket, verimlilik ve çoğalma kültüyle ilişkilendirilmektedir. Attis Kybele’nin sevgilisidir. Ancak Kybele’ye verdiği sözü unutarak Pessinus Kralı’nın kızını sever. Onunla evlendikleri gece düğüne Tanrıça Kybele de davet edilir. Ancak Kybele düğüne geldiğinde ve Attis ile karşı karşıya kaldığında Attis ne yapacağını bilemez. Kybele’ye olan sözünü unuttuğu için duyduğu pişmanlıktan ötürü kendini hadım eder ve kanlar içinde kıvranmaya başlar. Sevgilisinin böyle acı içinde kıvranmasına daha fazla dayanamayan Kybele Attis’i bir çam ağacına dönüştürerek ona sonsuzluğu bağışlar. Attis’in yer altı dünyasından kurtulması ile bitki tanrılarına özgü ölme ve yeniden dirilme özelliğine sahip olmuştur.25
Tanrıça Kybele’nin aşık olduğu delikanlının ölümü hakkında iki farklı öykü anlatılmaktadır. Bunlardan Lidya versiyonunda Attis’in Adonis gibi yaban domuzu tarafından öldürüldüğü, Frig versiyonuna göre ise; bir çam ağacı altında hadım olarak kan kaybından öldüğü ifade edilmektedir. Buradaki ikinci öykünün Pessinus halkı tarafından anlatılan yerel bir öykü olduğu söylenmektedir. Söylencenin tamamı, onun eski çağlara ait olduğunu göstermekle birlikte şiddet özelliği taşımaktadır. Ancak Attis’in bir yaban domuzu tarafından öldürüldüğü öyküsünün gerçekliği de kendisine tapanların, özellikle de Pessinus halkının, domuz eti yememesiyle ilişkilendirilebilmektedir.26
Frigler, Ana Tanrıça Kybele’nin sevgilisi olarak gördükleri Tanrı Attis’e her yıl ilkbaharda kavuştuğuna; böylelikle doğanın yeniden canlandığına; Tanrıça Kybele’nin Attis’ten ayrı kaldığı aylarda ise, tabiatın kış uykusuna daldığına inanmışlardır. Frigler, daha sonraları bir mitos rivayetine göre Ana Tanrıça Kybele ve Attis’e olan bağlılıklarını dini törenlerle göstermişlerdir. Bu törenler Attis’in ölmesinin ardından tutulan yas ile tanrının canlanmasından duyulan sevinçten kaynaklanan törenlerdir. Yapılan tören sırasında Frigler’in müzikle kendilerinden geçercesine dans ettikleri bilinmektedir.27
Her yıl baharın bağlamcı olarak kabul edilen Mart ayında Kybele adına şenlikler düzenlenmiştir. Bu törenler Kybele’nin sevgilisine kavuşma zamanıdır. Toprağın yavaş yavaş uyanmaya bağladığı, tabiat ürünlerinin doğuma hazırlandığı an gelmiştir.28 15 Mart’ta Kybele’nin rahipleri tarafından başlatılan törenin ilk günü nehir kıyısındaki sazlar ya da kesilen çam ağacı yünlü şeritlerle sarılarak, tapınağa taşınır. Roma’da görülen bu uygulama Frigya’da Gallus nehrinin kenarında rahipler tarafından yapılan törenin bir yansımasıdır. 22 Mart günü, ağaç taşıyıcıları, güneşin doğuşuyla beraber bir çam ağacı keserler ve kesilen ağacın altında kam ile ağacı sulaması amacıyla tanrıçaya koç kurban ederlerdi. Burada, ağacın köklerinin kurban edilen koçun kanı ile sulanması Attis’in dökülen kanını anmak amaçlı olmalıdır. Kesilen ağacın gövdesi yün şeritlerle sarılıp, mor menekşelerle çelenk yapılıp süslenirdi. Attis’in kendisini hadım ederek öldüğü çam ağacının etrafında Attis’in kanından mor renkli menekşelerin oluştuğuna inanılmaktaydı. Daha sonra süslenen ağaç Kybele tapınağına götürülürdü. Orada ona bir tanrı gibi davranılır. 23 Mart günü, Kybele’nin hadım rahipleri tarafından Attis’in ölümünün yası tutulurdu. Rahipler tapınağın etrafında, ellerinde trompetlerle dans ederlerdi. Bu günün, törenin en önemli aşaması olan müzikli ibadetlerin yapıldığı gün olması muhtemeldir.29
24 Mart günü, rahipler ve dine yeni katılacaklar, Attis’in bir çam ağacının altında kendisini hadım etmesini taklit ederlerdi. Kutsal çam ağacının etrafında başrahip, Galloslar ile birlikte vahşi bir dans için başlangıç işaretinin verilmesiyle tanrıçanın kutsal çalgıcıları, tef, çalpara, kaval gibi müzik aletlerini çalmaya başlarlardı. 25 Mart günü, sevinç şenliğiydi ve “Hilaria” olarak adlandırılmaktaydı. Bu günde Attis’in yeniden dirilişi kutlanmaktaydı. Attis’in dirilmesiyle birlikte, eğlenceler ve ziyafetler yapılırdı. 26 Mart günü, herhangi bir kutlama yapılmaz, önceki günlerin aksine sessiz sakin bir dinlenme yerini alır. 27 Mart günü Tanrıça’mn boğaların çektiği arabası, kendisini simgeleyen gümüş heykeli ve törende kullanılan kutsal eşyaları Almo nehrinde yıkanırdı. Dönüşre Kybele’ye eşlik edenler, tapınağa kadar şarkı söyler ve dans ederlerdi. Araba ve boğalar taze bahar çiçekleriyle süslenirdi. Kybele betiminin yıkanması, ekinler için nemin sağlanması, bitkilerin büyümesi için bereket sağlayıcı bir yağmur büyüsü olabilir. Törene katılanlar kendilerinden geçercesine hızlıca dans ederler; yüksek mertebeden bir rahip kolunu çizerek kanatır ve bir sunu olarak tanrıçaya sunardı. Daha sonra alt sınıf rahipler, kollarını sallayarak, saçlarını savurarak dans ederler ve bilinçsizce dönerlerdi. Kırık çömlek parçalarıyla vücutlarını yaralarlar ya da bıçakla vücutlarını keserlerdi. Akan kanlar tanrıçanın tapınağına, aharına, tapınağın içindeki Attis resmine serpilirdi. Kybele kültüne yeni kabul edilecek kişiler kendilerini hadım ederler, kesilen cinsel organlar, daha sonra Kybele’nin yer altı odasına gömülürdü. Böylelikle Toprak Ana yani Kybele döllenmiş oluyordu. Bunun sonucunda doğaya bereket geleceğine ve insanların aç kalmayacağına inanılırdı. İbadet edenler yas döneminin başından sonuna kadar ekmekle oruç tutardı. Onların yas ve oruç tutmaları, vücutlarındaki günahlarından arınarak, törenin kutsal kısmına hazırlık niteliği taşımaktadır.30
Büyük oranda geçimi tarıma dayalı olan Frigler, Attis’in ölümünü kışın gelmesi bitkilerin kuruması, çiçeklerin solması, tanrının kanının toprağa karışmasını doğanın yeniden canlanması baharın gelişi olarak yorumlamışlardır. Doğanın canlanmasını kutlamak için bahar bayramı yapmışlar veya verimli geçen bir hasat döneminin ardından tanrıçaya şükretmek için hasat şenlikleri düzenlemişlerdir. Bu törenlerde de tanrılara kurbanlar sunmuşlardır.31
Döşeme ve Toplama Törenleri
Hellenistik dönemde, Kybele kültüne özgü görünen iki özel tören olan strosis yani döşeme ve agermos yani toplama törenlerinden söz edilmektedir. Bu törenden döşeme törenleri sırasında rahibe tanrıça Kybele ve sevgili Attis için yapılan iki tahtı mümkün olduğunca güzel biçimde döşerdi. Toplama törenleri sırasında da tanrı ve tanrıça için sıvı adak taşıyan kadınlara ve tanrıça etrafındaki diğer kadınlara süsler takardı. Kybele’ nin dilenci rahipleri metragyrai tarafından halktan tanrıça adına armağanlar toplanır ve daha sonra toplanan bu armağanlar tapınağa getirilirdi. Kybele kült törenlerinde kullanılan kaplar bereket kültüyle ilgisi olmalıdır. Kapların içine tarladan ele geçen mahsuller konularak o yıl elde edilecek ürünlerin bereketli geçeceğine inanılır. Bu kaplar aynı zamanda ölümden sonraki hayata inanışın gereği olarak gömülere konmaktaydı. Kybele kültünde kullanılan bu kaplar, Roma’da Kybele-At- tis adına düzenlenen dinsel törenlerin parçası olarak Taurobolium töreninde kullanılmıştır.32
Attis adına da “Attadeia” adı verilen bir bayram yapılır. Bu bayramda rahibe Attis için sedir döşemektedir. Aslında burada tanrının ölümünün ardından yas tutmak için bir cenaze sediri döşendiği tahmin edilmektedir.33 Roma Yunan kaynaklarından öğrendiğimiz bu törenlerin Frig rahipler tarafından Pessinus kentinde de yapıldığı kuvvetle muhtemeldir. Ancak maalesef dönemin kaynakları törenler hakkında çok fazla bilgi vermemektedir.
Kybele kültünün önemli unsurlarından biri de Ana Tanrıça’ya sunulan kurbanlardı. Ana Tanrıça Kybele ve Tanrı Attis adına, Taurobolium ve Criobolium adı verilen törenlerde boğa ya da koç kurban edilmekteydi. Bu törenlerin Kybele’ye mi yoksa Attis’e mi ait olduğu kesilen hayvanın türüne göre anlaşılmaktadır. Kurban edilecek hayvanın kesildiği akar, kesilen hayvanın niteliğine göre Kybele’ye ya da Attis’e adanmaktaydı. Altar, sadece boğa kesmek amaçlı kullanılıyorsa Kybele’ye; boğa ile birlikte koç kesmek amaçlı kullanılıyorsa hem Tanrıça Kybele’ye hem de sevgilisi Tanrı Attis’e adanmaktaydı. Bir tapınak cephesini simgeleyen anıtların gerisinde bulunan derin kuyular tanrıça için kesilen boğaların kanı ile doldurulmaktaydı.34
Sonuç
Çok tanrılı bir inanca sahip olan Eskiçağ Anadolu toplumları tanrılarını insana benzeterek, erkek ve dişi yani tanrı ve tanrıça olarak sınıflandırmışlardır. Ayrıca tanrılarını derecelendirmişlerdir. Yani her tanrı aynı seviyede önem görmemiştir. İlk zamanlarda tanrıların sevgisini kazanmak, belalardan kurtulmak, bolluk ve bereketin gelmesi, dualarının kabul olması gibi pek çok sebeple sunaklar yapmışlar bu sunaklarda dua edip, kurbanlar sunmuşlardır. Daha sonra bu sunaklar mimari özellikler taşıyan tapınaklara dönüşmüştür. Bu tapınaklarda tanrılar için çeşitli törenler düzenlemişlerdir. Ancak tanrılarım derecelendirdikleri için her tanrı aynı öneme sahip değildi. Dolayısıyla o tanrı için yapılan tapınak, törenler ve adaklar da aynı derecede değildi. Eski Anadolu’da önemli tanrılardan olan Agdistis/Kybele Frigler döneminde çok daha fazla önem kazanmıştır. Hatta neredeyse tek bir tanrı gibi tapınılmıştır. Frigler bu tanrıçayı o kadar çok benimsemişlerdir ki tüm ülkelerini Pessinus Kybelesi’nin mülkü saymışlardır ve aslında çok eski bir Anadolu tanrıçası olan Kybele tarihe de bir Frig tanrıçası olarak geçmiştir.
Kybele’nin kutsal alanları genellikle kayalıklar üzerine kurulmuştur. Çünkü tanrıçanın doğada yaşadığına inanılmış bu nedenle kayalıklara simgesel tahtlar yapılmıştır. Ana Tanrıça Kybele’nin en büyük tapınma yeri olan Pessinus’ta ünlü bir kutsal alanı, bir tapınağı bulunmaktadır. En görkemli törenler bu kentte düzenlemişlerdir. Toprak Ana Kybele’nin en fazla tapınım gördüğü yer Pessinus (Ballıhisar) kentiydi. Bu kentte tanrıçanın gökten inmiş bir idol olduğu inancı hakimdir. Kent rahiplere adanmıştır. Ancak bir kişinin tanrıçanın hizmetine girebilmesi için törenler eşliğinde kendini hadım etmesi gerekmektedir. Bunun dışında muhtemelen diğer tüm eskiçağ toplumlarında olduğu gibi gün içerisinde tanrıya törenler düzenleyerek yiyecek ve içecek sunmuşlardır. Bu törenler içerisinde en önemlisi baharın gelişini kutlamak için yapılan bahar törenleridir. Bu törenlerin bahar aylarında yapılıyor olması Frigler’in bitkiler dünyasının ölümü ve yeniden dirilişini Kybele’yle özdeşleştirmelerinden kaynaklanmaktadır. En büyük tapınağının bulunduğu Pessinus’ta da en önemli tören olan baharın gelişi elbette çok ihtişamlı kutlanmıştır. Törenler sırasından tanrıça Kybele’ye ve sevgilisi Attis’e de kurbanlar sunmuşlardır.
* Suzan Akkuş Mutlu
* Dr., Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, suzan.akkus@ nevsehir.edu.tr.
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE SİVRİHİSAR
Zafer KOYLU – Haşim ŞAHİN
Sivrihisar Belediyesi Kültür Yayınları -2-
Dipnot ve Kaynakça >
Yorum Yaz