Onur Terk Etmemek Karşı Koymaktır
Her şey, o gün delinmez denilen hava duvarını geçip düşmanlara korku ve panik yaşatılması ile başladı, dedi kendi kendine. Zaten her şey böyle başlamaz mıydı? Bir anda olur, bir kıvılcımla, beklenmedik bir zamanda, umulmadık bir kişiyle…
O yaşanan anlar başımıza gelen her türlü olay, aslında bir anda olmamıştır. Mutlaka bir geçmişi varmıştır da damlaya damlaya birikmiştir ve o an taşmıştır. Ya da hep böyle gitmektense zulüm altında yaşamaktansa dur demek gerekir. “Zaten öyle de olsa böyle de olsa öleceğiz.” deyip gururumuz, onurumuzla yaşarız ya da ölürüz anlayışıyla başlatılmıştır.
Ya da umut ettiklerinden yardım bekleyerek, yardım etmelerini umarak bir başkaldırıydı. Fakat bu bir baş kaldırı değil, özgürlüğe onurlu bir yaşama umutla karşı koymaktır.
İşte böyle düşüncelerle geçmişi, yaşanan süreci bombardımanları, masumların çoluk çocuk demeden katledilmesini, bir bir yakınlarının, çocuklarının, eşinin, kardeşlerinin, babasının, annesinin ve diğerlerinin bombardımanlarla, kurşunlarla kalleşçe şehit olmasını gözlerine getirdi.
O şimdi ailesinden sadece kendisi kalmıştı ama direniyordu onuru için. Yok yok bu onur kendi şahsi onuru değil İslam’ın onuru, Kudüs’ün onuruydu. İslam’ı, Allah’ın kelimesini yüceltmek, en güzel şekilde yaşayabilmek ve Kudüs’te özgürce silah namlular altında değil, yüzlerce güvenlik yerinden kimliklerini göstererek 100 kişiden ancak 3 kişinin Mescid-i Aksa’da cuma namazını kılabildiği değil, saf saf kalabalıktan sırtlara secde edebilecek kadar saf tutarak Cuma namazını kıllanabileceği Mescid-i Aksa onuru için direniyordu tüm yokluklara rağmen.
7 Ekim sabahı, her zamanki gibi ailesine veda edip işine gitmişti. O sırada Hamas’ın Kassam Tugayları Aksa Tufanı adını verdikleri büyük bir saldırı başlattığını duydu. İsrail’in övündüğü geçilmez denilen duvarı delmişlerdi. Bazı askerleri öldürmüş, tanklara zarar vermiş ve bazı sivilleri de esir almışlardı. Bu haber Gazze halkı için bir umut ışığı olmuştu. Ancak günler ilerledikçe, İsrail’in devasa silahları, uçakları, tankları intikam için hareket etmeye başlamıştı. Dünya ise sessizce olanları izliyordu.
Şehit sayısı gün geçtikçe artıyor, yaralıların çığlıkları göğe yükseliyordu. İnsanlar, “Madem gücünüz yoktu, neden böyle bir işe kalkıştınız?” demeye başlamıştı. Ne bilsinlerdi Gazze halkının bir açık hava hapishanesinde yaşadığını, nefes bile alamadıklarını, Mescid-i Aksa’nın esir olduğunu. Bu insanlar için işkenceyle yavaş yavaş ölmektense, şehit olmak bir onurdu. Asıl en önemlisi İslam’ın onurunu kurtarmak, İslam’ı zilletten bağımsızlığına kavuşturmak, Mescid-i Aksa’nın kutsallığını terar yaşatmak içindi bu mücadele.
Bombalar mahalleyi yerle bir ederken, komşuları bir bir şehit oluyordu. Bir gün, gözyaşları içinde ailesine bombalanan evlerin enkazından komşularını çıkarmak ve ailesine bir lokma ekmek bulabilmek için helalleşerek dışarı çıkmıştı. Bir lokma ekmek için yiyecek yardım sırasına girdi. Tam o sırada acı haber geldi: Evi bombalanmıştı. Koşarak döndü, çocukları sağdı ama eşi şehit olmuştu.
Düşmanın merhameti yoktu, savaş ahlakı da yoktu. Kendilerini güvenli bölgeye gitmeleri konusunda uçaklarla bildiler atıp uyarıyorlardı, ama bu katil düşmana güvenilir miydi? Yine de binlerce kişi gibi o da çocuklarını alıp yola çıktı. Fakat yolda, masum insanlar bombalandı. Mola esnasında oyun oynayan çocukları şarapnel parçalarıyla şehit oldu. Güvenli bölgeye vardıklarında çadırlarını kurdular. Ancak tam akşam namazını kılarken, bombalar bu kez çadırlarını vurdu. Annesi, kardeşleri, tüm akrabaları şehit oldu.
Refah sınır kapısına ulaştıklarında ona, “Artık ailenden tek sen kaldın. Seni Mısır’a geçirelim. Sen kurtul, ailenin onurunu yaşat.” dediler. Ancak o, “Bin başım olsa her gün bir başım gitse bile, ben buradan ayrılmam. Burada İslam’ın onuru, Mescid-i Aksa’nın kutsallığı için kalacağım. Eğer ben gidersem arkamdan siz de giderseniz, kim kalacak burada? Kim koruyacak Mescid-i Aksa’yı, kim yaşatacak İslam’ın onurunu?” diyerek reddetti.
Günler böyle geçiyordu, o ise hâlâ direniyordu. Yaralandı, aç kaldı, susuz kaldı. Bir deri bir kemik kalmıştı ama hâlâ Refah’ta bekliyordu. Bekliyordu… İslam’ın ve Müslümanların uyanışını.
Yorum Yaz