– NASRETTİN HOCANIN EĞİTİMCİ YÖNÜ –
Bir Eğitimci Olarak Nasreddin Hoca
13. yüzyıl Anadolu’sunun; siyasi, ekonomik, sosyal ve dini yönlerden bir kaos ortamında bulunduğu bilinen bir gerçektir. Bu dönemde eserleriyle Anadolu’yu aydınlatmayı amaçlayan, başta Mevlâna Celâleddin Rumî olmak üzere, birçok dini şahsiyet, yüzyıllardır çeşitli zorlukların altında ezilen Anadolu insanının ruh yapısının yeniden inşasında etkili olmuştur. Bu önderlerden biri de. Türk halkının zevk imbiğini damıtarak gülmece unsuruyla birlikte yoğurduğu fıkralarıyla insan psikolojisinin çeşitli yönlerini dile getiren ve birey olarak özgün bir kimliğe sahip olan Nasrettin Hoca’dır.
Nasrettin Hoca, bir ad, bir hikâye, bir espri kahramanı olarak önem kazandığı için, genellikle onun nerede doğup, ne yaptığı, toplum hayatına etkilerinin neler olduğu, ne zaman öldüğü konusu üzerinde düşünülmez. Sanki o gerçekte yaşamamış sanal bir kahraman gibi algılanır. Halbuki onu yaşadığı devir ve kültürel ortam içinde değerlendirdiğimizde gerçek kişiliğini tanıma konusunda önemli bir adım atmış oluruz.
Nasreddin Hocanın yaşamı boyunca çoğunlukla eğitimci yönünün ön plana çıktığı görülmektedir. Yaşadığı devrin kültürel ortamı ile Nasrettin Hoca ve onun kişiliği incelendiğinde; onun İslami eğitim gelenek ve felsefesiyle yetiştiği görülür. “Genel olarak İslam’ın eğitsel duruşunda; bir çevreden-merkeze, biri merkezden çevreye işleyen iki dönüşüm projesi onaya çıkar. Birincisi İslami öğretinin teorik- algısal-ölü argümanlarından yani inanma-bilme ve yapmaların oluşturduğu rituel ağırlıklı koşullayıcı – medrese eğitimi – zahiri ve entelektüel eğitim; İkincisi ritüel ve laf boyutu nispeten daha az, deneysel boyutu ağırlık kazanan toplumsal dönüşümü bireysel dönüşüme endeksleyen spritüel batini tekke eğitimidir”. Nasrettin Hoca daha çok ikinci eğitsel duruşun uygulayıcısı ve takipçisi olmuştur O, yürek temelli, yani sevgi enerjisinin hareketi olan merkezden çevreye açılım şeklinde doğaya akortlanmayı, doğal yaratıcılığa ve yapıcılığa kanal olmayı benimsemiştir.
Nasrettin Hocanın egolarından arınarak gerçek kendi ne ulaşması ve insanları bu doğrultuda kılavuzlaması, onun fıkralarıyla beraber yüzyıllardır unutulmadan gönüllerde yaşamasına ve yaşatılmasına neden olmuştur.
Bugün, özellikle Batı dünyasında bu çığ gibi büyüyen kişisel gelişim endüstrisi, değişik teknikler ve yöntem sayesinde; bireyin kendini gerçekleştirmesini, çevresiyle uyumlu ilişkiler kurmasını, egoist düşüncelerden sıyrılarak başarılı, mutlu ve huzurlu bir hayat yaratmasını amaçlamaktadır. Bu yolda, özünü doğu felsefelerinden alan, ancak batının gelişmiş tekniğiyle işlenerek küresel dünyanın yalnız insanının hizmetine sunulan eğitim programları da büyük rağbet görmektedir. Bu yöntem ve tekniklerin önemli bir kaynağını ise aralarında Nasrettin Hoca fıkralarının da bulunduğu doğu dünyasının bilgelik öyküleri oluşturmaktadır.
Günümüzde rehberliğin en önemli konularından birisi olan kendini gerçekleştirme bağlamında, kişisel gelişimle amaçlanan; insanın, kendisi olması, alçak gönüllü olması, egoist düşüncelerden kurtularak biz bilincine ulaşması sürekli kendini yenileyen bir düşünce yapısında olması ve her yönüyle kendisin de var olan kapasiteyi en verimli biçimde geliştirmesi yardımsever bir kişiliğe ulaşması, tedbirli hareket etmesi, dengeli bir hayat yaşaması, vb. özelliklerin Nasrettin Hoca fıkralarında mizah ve gülmece unsuruyla birlikte mükemmel bir şekilde verildiği görülmektedir.
Nasrettin Hoca, duygusal olarak karmaşık bir yapıya sahip olan insanın, bu çok yönlülüğünü fıkralarında işlemiş ve onun hem bireysel, hem de toplumsal problemlerine çözüm önerilerinde bulunmuştur. Bu konuda en önemli aracı ise, mizah olmuştur. Nasrettin Hocanın fıkralarının kişisel gelişim alanında yeterli seviyede kullanılmadığı görülmektedir. Özellikle duyuşsal alanda ön plana çıkan Nasrettin Hocanın sadece insanları güldüren bir gülmece ustası mı. yoksa bu özelliğinin yanı sıra onda eğitici bir yönün olup olmadığıdır.
Geçmişe bakıldığında pek çok bilim insanının, mutasavvıfın öğretilerim, mesajlarım nüktedan bir üslupla hatta çoğu zaman olayları kurgulayıp yaşatarak mesaj verdikleri görülür. Günümüzde de mizah anlayışına ve espri yeteneğine sahip olmak kendini gerçekleştirmiş bir insanın özellikleri arasında sayılmaktadır.
Nasrettin Hoca fıkralarında mizah ön plandadır Ancak bu durum fıkraların düşünsel yönünü ortadan kaldırmaz. Komik gelen Hoca fıkralarına sadece güldürü boyutuyla değil, bir öğreti, bir eğitim disiplini, bir bilim-felsefe ve insanının değer yargıları gözüyle bakılabildiği takdirde, milli kültürün kökleşmesine ve gelecek kuşaklara aktarılmasına hizmet edilmiş olur.
Bugün pek çok insan tarafından sadece gülünüp geçilen Nasrettin Hoca fıkralarının, toplum yaşamındaki aksayan yönlere birer çözüm önerisi niteliğinde olduğu söylenebilir. Dolayısıyla da bunların sadece gülmek için üretildikleri yolundaki bir açıklama doğru olmaz. Bunlar toplumdaki olgu ve olayları irdeleyen, yanlışlara işaret eden birer toplumsal öğreti niteliğindedir. Fıkraların toplumsal hayatta her gün hızlı değişmeler olmasına karşın hâlâ güncelliğini yitirmeden yaşaması, onun fıkralarının sadece güldürü amaçlı söylemler içermediğinin en büyük göstergesidir.
Hocanın fıkralarının her birinde toplumun aksak ve eksik yönlerini mizahi bir dil ile anlatarak, insanlara olumlu değerler içeren mesajlar vermiş olması ve mizahın gücünü kullanarak insan bilincinin dönüşümüne katkısı bağlamında uyguladığı taktik ve teknikler ile ilerlediği yol; onun halk bilgeliği ve eğiticiliğinin önemli bir işaretidir.
Türk mizah gücünün, ince zekasının efsaneleşmiş kahramanı olan Nasrettin Hoca, pratik yaşayış için gerekli niteliklere oldukça değer vermektedir. Bazen saf, bazen çok uyanık ama daima hazır cevaptır. Dinine içtenlikle bağlıdır. O dinin öngördüğü hoşgörüyü, sabrı, mücadeleyi fıkralarıyla telkin eder. Bilgeliği ve ince zekasıyla her güçlüğün altından nasıl kalkacağım bilir. Zorda kalanlara, bilgisizlere yol gösterir, Onları düşündürür, aydınlatmaya çalışır, Fıkralarında çirkinlik, kabalık yer almaz. Saflığıyla ortaya serdiği şakalar, nükteler kimseyi incitmez. Öğütleri ve dersleri yapıcıdır. Fıkralarına önce bir olayla başlar, olayın akışına göre bir söz söyler, sonuçta ise dinleyenleri beklenmedik, şaşırtıcı bir durumla karşı karşıya bırakır.
Nasrettin Hoca fıkralarıyla insanı bir bütün olarak ele almış ve onun olaylar ve koşullar karşısındaki değişkenliğini Türk halkının mizah birikimiyle yoğurarak anlatmaya çalışmıştır. Batı’da Doğu hikayeleriyle terapi geleneğinin varlığı düşünüldüğünde onun gülmece unsuruyla zenginleştirdiği kısa fıkralarının önemi daha iyi anlaşılacaktır. O, yüzlerce fıkrasında insanın çok çeşitli yönlerine dikkat çekerek, farklı durum ve şartlar içerisinde sürekli bir büyüme ve gelişme seyri gösteren ideal insan formu çizmeye çalışmıştır.
İnsan bilincinin oluşmasında toplumun önemli bir yeri vardır. Nasreddin Hocanın yüzyıllar öncesinden mizahın gücünü kullanarak insan bilincinin dönüşümüne katkısı bağlamında uyguladığı taktik ve teknikler ile ilerlediği yol günümüz eğitimcilerine de ışık tutmalıdır.
Hiçbir Nasrettin Hoca fıkrası sadece güldürmek, hoşça vakit geçirmek için var olmamıştır. Fıkraların derinliklerine inildikçe mizahın gücünü kullanarak Nasrettin Hocanın neleri eleştirdiği, neleri değiştirmeye çalıştığı, bozuklukları en etkili bir biçimde nasıl yansıttığı görülür. Hocanın fıkralarında mizah öğesi önemlidir. Ama asıl amaç insanları gülerken düşündürmek ve onların davranışlarında olumlu değişiklikler yaratmaktır. Hoca, toplumdaki bir bozukluğun, bir haksızlığın gözler önüne serilmesi ve ardından da bunların alaya alınması, toplumun gözünde küçük düşürülmeye çalışılması yoluyla bireyleri doğru yöne çevirmek ister.
İnsanların başlarına gelmesinden en şok korktukları şeylerden biri de gülünç duruma düşmek ve alaya alınmaktır. Nasrettin Hoca fıkralarında yöneticilerin yanlı tutumları, rüşvet yemeleri, halka baskı uygulamaları, insanların ikiyüzlü davranışları, çıkarcı, korkak, sahtekar ve cimri olmaları, komşuluk ilişkileri, insanların tedbirsiz davranışları, dış görünüşe Önem vermeleri, aşırı içki içmeleri, görücü usulü ile yapılan evlilikler, birden çok kadınla evlenme, evlilik yaşamındaki uyumsuzluklar, kötümser olma, hoşgörüsüzlük, özeleştiri yapmama, umutsuzluk gibi başlıca konular ele alınmaktadır. Hoca, bu konulardaki olumsuz örnekleri ortaya koyarak ve gülmeceyi bu araç olarak kullanarak eleştirir. Böyle yaparak bir yandan yöneticiler ve zorbalar karşısında ezilmiş olan halkın sesi olur, onların rahatlamasını sağlar; bir yandan da toplumun kendi içindeki çürümüş yanlarına dikkat çeker ve insanları uyarır.
Bugün dünyanın birçok ülkesinde Nasrettin Hoca fıkraları bilinmekte ve anlatılmaktadır. Hoca ile ilgili bilgiler; Türk zekasının ve dehasının kültür elçiliğini yapan Hocanın kişilik olarak, derin ufuklu olduğunu göstermektedir. Zekidir ama kurnaz olmadığı söylenebilir. Hocanın kurnaz gibi gösterildiği fıkralarda bile kurnazlığa bir eleştiri söz konusudur. Mustafa Özçelik, Nasreddin Hoca Fıkralarında bu yönlerini akıllılık sananlara çoğu zaman haddini bildirdiği görülür. Onun fıkralarında, hünerli olmaya ve çalışkanlığa övgü vardır. Hoca, gerektiğinde tarlada çalışır, gerektiğinde pazarda ticaret yapar, sosyal hizmetlere öncülük eder. Böylece ahlaka, yasalara, devlete ve toplumsal geleneklere bağlı bir model sunar.
Nasrettin Hocanın fıkralarında, onun din ve mantığı birleştiren bir kişi olduğu görülür. Birleştirici özelliğinin yanı sıra; sabırlı, hoşgörülü, mert, güler yüzlü, ağırbaşlı ve mütevazı olduğu; dalkavukluğa ise karşı sabırlı olduğu görülür. Bu nedenle Türk ve İslam ahlakının önemli bir temsilcisi olan Nasrettin Hocanın, ülkemizde yalnızca insanları güldüren, çocukları eğlendiren bir gülmece ustası gibi takdim edilmesi doğru değildir Çünkü onun amacı; nükteleriyle olayları alaya ve hafife almak, insanları güldürmek, çocukları eğlendirmek olduğu kadar: insanları kılavuzlamak, aydınlatmak, insanlara rehberlik etmek ve mesajlarını; insanları sıkmadan, rahatlatarak, onların gam. keder ve endişelerini azaltarak vermektir. O insanları mizahı bir dille sonuca doğru yönlendirmeyi amaçlar. Hocanın her sözünden bir ders çıkarmak mümkündür.
Padişahın biri rüyasında ağzındaki dişlerin biri hariç hepsinin söküldüğünü görür Bu rüyasını sabah birinci vezirine anlatır ve yorumlamasını ister. Birinci Veziri: “Sultanım, sizin bu rüyanın yorumu; sizin ailede herkes ölecek bir tek siz kalacaksınız” der. Bu ölüm sözcüklerine sinirlenen padişah; “Bu ne biçim yorumdur.” diyerek derhal vezirinin kafasını kestirir. İkinci vezirini çağırır, ikinci vezirine de aynı rüyayı anlatır. İkinci vezirinin cevabı ”Sultanım siz. sizin ailenizin en uzun ömürlüsü olacaksınız” der Bunun üzerine padişah ikinci vezirini mükafatlandırır.
Her iki rüya yorumunun aynı sonucu ifade etmesine karşın, farklı şekilde söylenmiş olmasından dolayı yorumlayanlardan birisi cezalandırılırken diğeri ödüllendirilmiştir İşte Türk halkının düşünce gücünü mizahı kullanarak anlatan Nasreddin Hoca da herhangi bir işte sonuca giderken ikinci vezir gibi, insanlara vereceği mesajları, onları korkutmadan, onların canını sıkmadan, hatalarının farkına varmalarını sağlayarak onları kılavuzlamayı ve sonuç almayı başarabilen bir kişidir.
Eğitimle sıkı bir bağı olan edebiyat ve edebi eserlerde de amaç budur. Bireye iyi, güzel ve doğru değerleri sezdirerek seçimi bireye bırakmak edebiyatın genel özelliğidir. Edebiyat eserleri; insana özgü bazı değer ve niteliklerin yerleşip kökleşmesi, toplumsal yaşamın ve çağın gerektirdiği değerlerin benimsenmesi yolunda önemli roller oynar. Kısacası edebi eserler hem bireysel hayatla hem de sosyal hayatla ilgili olarak, iyiye, güzele ve doğruya yönelme ve yeni değerler kazandırma yolunda telkinlerde bulunur, insanları bu doğrultuda eğitir.
Bugüne kadar eğitim ile ilgili yapılan çalışmalarda eğitimin genel amacı, bireyin topluma uyum sağlamasını kolaylaştırmak olarak tanımlanmıştır. Toplumda ortak kabul görmüş değerlere uyum, ahlaki değerlerin özümsenip içselleştirilmesi ve insanın proaktif doğasındaki kodların açığa çıkartılması, eğitimin temel amaçları arasındadır, İnsanın doğasındaki gizli değerler; bireysel, ulusal ve evrensel düzlemde aynı potada bulunmalıdır. Toplumsal birlik ve beraberlik ile hakkaniyet için bu değerlerin ortaya çıkartılması zorunludur. Bu değerleri ortaya çıkartacak olan da eğitimin kendisidir Bu nedenle Nasreddin Hocanın halkın eğitimine katkısı, konunun önemine binaen ve akademik dünyaya sunabileceği katkı nedeniyle önemli bulunmaktadır.
Onun fıkralarında dinleyiciye ya da okuyucuya şu davranış doğrudur denmez, onun üzerinde düşünmesine yol açacak bu ikilem sergilenir. Söylene özgür bir şekilde seçimler yapmasının yolu açılmış olur. Bu yolun ahlak eğitiminde de her zaman başarı ile kullanılabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.
O davranışlarıyla boş inanç ve hurafelere önem vermediğini ve bunlara şiddette karşı çıktığını gösterir. Hocanın genel olarak yoksul bir hayat sürmesi onun dini çıkarları için kullanmadığı ve kullananlara da karşı çıktığı şeklinde yorumlanabilir. Bu konuyla ilgili şu fıkrası bunu destekler mahiyettedir:
‘’Bir gün kabristana cenaze götüren ve tabutu omuzlarında taşıyan cemaatin kendi aralarında tartışmaları sonucu, Hocaya; “Hocam, bu tabutun sağında mı, solunda mı, önünde mi, yoksa arkasında mı, neresinde bulunalım, neresinde bulunmak daha sevaptır?” diye sorduklarında: “Ey cemaati Allah aşkına tabutun içinde bulunmayın da neresinde bulunursanız bulunun,” diyen Nasrettin Hoca, dinin kabul etmediği safsatalara karşı bir duruş gösterir.
Başka fıkra ve masal kahramanlarıyla aktarılmak istenen değerler Nasrettin Hoca karakterinin kullanıldığı fıkralarla da anlatılmaya çalışılır. Hatta değer aktarmada en güçlü karakter örneğinin Nasrettin Hoca olduğu söylenebilir. Masal karakterlerinden Keloğlan incelendiğinde; en güç durumlarda bile onun umudunu yitirmediği, sağduyusunu kullanarak çalışıp çabalayarak zalimlerin, devlerin hakkından geldiği görülür. Bu masallarda başarı güdüsü ve kendine güven duygusu işlenmekle beraber, genellikle doğaüstü güçler ve tesadüflerin de masal kahramanına yardımcı olduğu söylenebilir. Buna karşılık Nasrettin Hoca fıkralarında doğaüstü güçler yerine insanın kendi gücüne önem vermesine vurgu yapılır.. Bu bakımdan Hoca daha gerçekçidir.
Bu saptamalar ışığında; “Nasrettin Hoca genel anlamda, sadece insanları eğlendirip güldüren bir güldürü ustası mı, yoksa insanları güldürürken düşündürüp eğiten ve fıkralarıyla proaktif bilinçteki doğal değerler skalasını uyandırarak insanları kılavuzlayan bir eğitici midir?” sorusuna bir nebze cevap verilmiştir.
O tam bir halk eğitimcisidir. Her fıkrasının sonunda ders verici bir nokta vardır. Hemen hemen herkesin de onun fıkralarının sonunda “iyi bir ders vermiş olduğu“ düşüncesine katılması, Nasrettin Hocanın eğitimci yönünü gösterir. O fıkralarıyla, yalnızca Türk halkı için eğitsel bir değer taşımakla kalmaz, fıkralarının dünyaya yayılması nedeniyle bütün insanlık için aynı işlevi yerine getirir.
Genel olarak mizahın, özel olarak da Nasrettin Hoca fıkralarının bireylerde ilgi uyandırdığı, iletişim ve etkileşimi kolaylaştırdığı dolayısıyla eğitsel değerleri benimsetmede önemli bir işlevi yerine getirdiği yaygın kabul görmektedir.
İçinde yaşadığı topluma olduğu kadar farklı kültür ve toplum yapılarına da kolaylıkla uyum sağlayabilecek biçimde esnek ve donanımlı olmayı, sorgulayabilmeyi, araştırabilmeyi, toplumsal ve bireysel ilişkilerde saygı ile olmayı, ulusal değerlere sahip çıkarken yaşamı evrensel boyutta algılayabilmeyi, kendisiyle ve çevresiyle barışık bireyler yetiştirmeyi ve bu konuda bireyde farkındalık yaratabilmeyi amaç edinmiş bir eğitim sisteminin, bu amacı gerçekleştirmeye çalışırken bu konuda ön plana çıkmış bilge kişileri ve eserlerini kucaklamadan başarıya ulaşması mümkün görünmemektedir. Bu nedenle, Nasrettin Hoca ve fıkralarının eğitim yönünden incelenmesi ve değerlendirilmesi, toplumsal gelişime katkı açısından her zaman göz önünde bulundurulmalıdır.
***
Hakan DEDEBAĞI – YENİ-eski dergi Haziran, 2009
Yorum Yaz