Kayakent
– KAYAKENT TARİHİ –
TARİHÇE:
Kayakent kasabası çok eski bir yerleşim birimidir. Kaç tarihinde kurulduğu kesin olarak bilinmemekle beraber 1250 yıllarında kurulduğu kayıtlardan anlaşılmaktadır. Holanta’daki ahi tekkesi Orhan Bey zamanında 1320-25 yılları arasında kurulduğu tahrir kayıtlarından anlaşılmaktadır. Prof. Dr. Halime Doğru (Eskişehirli olup, Eskişehir tarihi ve Sultanönü Sancağı kitabının yazarıdır.) ‘ya göre günümüze gelen ve muhafaza edilen kayıt, Holanta’daki ahi tekkesine aittir. Arayit ve Hasan babadan gelen sellerle Holanta’nın battığı ve Orion isimli bir şehir mevcuttu. Eski Holanta şimdiki Kayakent havzasının bir kaç yerinde yerleşimi mevcuttur.
Köyü kimlerin kurduğu ve halkın nereden geldiği hakkında tam bir bilgiye sahip olunmamaktadır. Ancak Konya Karamanoğullarından Yörük soyundan geldikleri, başka kavimlerden hiçbir vatandaş gelmediği için sade tek bir ırktır. Konuşma lügati Latin Türkçesidir. Fakat Sivrihisar Tarihi yazarı rahmetli Tahsin Özalp kitabında “Holanta ve Yörmenin Karkın aşireti tarafından kurulduğu, ilk önce bu aşiret Yörme ve Bedil yakınlarında bulunan halk şivesi ile gargın denilen mevkie oturmuşlardır.” demiştir. Bu karkın aşiretinin şikem sülelesi veya boyu şimdiki merkez caminin batısına yerleşmişlerdir.
Holanta köyü Hasanbaba dağının güney eteklerine kurulmuştur. Karakeçili Yörüklerinin en yoğun bulunduğu yerdir. (Yani Öz-Türk, Türkmen = Manav) Sungurlu’nun Hatal köyünden gelen Yörüklerin yanı sıra Avşar, Bedilli ve Karkınlı aşiretlerinden bir takım cemaatlerde buraya yerleşmişlerdir. Konar göçer devrede Yeniyayla, Boztepe, Elagöz, Emirdağ’ı yaylalarını kullanmışlardır. Eryiğit ve Hasan-baba Türbeleri vardır. *3
1260 yılında Osman Gazi ile birlikte Söğüt’e yerleşen aşiret mensuplarından bir kısmı, Eskişehir ve çevresine, Sakarya kıyılarına yazlık olarak yerleşmişlerdi. *2
1071 Malazgirt fethinin ardından “Babai” isyanıyla iyice zayıflayan Türkler, 1243 yılında Moğollarla yapılan Kösedağ savaşını kaybederek dağılırlar. Savaşta yenilen Türkmen beylikleri Anadolu içlerine doğru gelirler. Bu beyliklerden Oğuz boyunun Karakeçili obasına bağlı Eryiğit aşireti, muhtemelen hayvancılığa daha elverişli olması sebebiyle Arayıt dağı eteğine yerleşerek bugünkü Kayakent’i yurt edinmişler.
Beydilli aşireti Bedil’e, Buğdüz aşireti Ayvalı yaylasına, Kılıç aşireti Gecek köyüne, Yazır aşireti Yazır köyüne, Karacaören aşireti (siyah keçi kılından çadır ören aşiret) Karacaören’e yerleşir. Selçuklu veziri Emir Saadettin’i bir yemek esnasında öldürerek cesedini kale duvarına asan Selçuklu komutanı Doğan Arslan’da 1247 yılında ailesi ve bir takım askerleriyle birlikte Mülk köyüne yerleşir. Hatta bu köye bugün bile ayakta olan Doğan Arslan mescidini o yıllarda yaptırır.
Bu bölgede ayrıca daha önce Selçuklular tarafından Gecek köyünde 1175 yılında Umur bey oğlu Selçuk beyin yaptırdığı Ulu cami ve medrese vardır. Hamam Karahisar’ da Selçuklu Emiri Emir Seyfettin 1259 da Karahisar camisini yaptırmıştır. Kayakent’de ise 1350 yılında Orhan Gazi döneminde Orta Zaviye kurulmuştur. İleriki zamanda da yine bölgemizde ayrıca Derviş İbrahim adlı bir kişinin vakfetmesiyle Gümüşkonak’da (Fatih Sultan Mehmed döneminde) Yörme Çark paşa zaviyesi açılmıştır.
Türkmen obalarına bağlı bu aşiretler bölgemizde Türkmen kimliğinin yüzyıllar boyunca korunmasını sağlamış, sadece Fatih Sultan Mehmed döneminde Sürez’e Kürtler yerleştirilerek Sürez nahiye yapılmıştır. Bölgemizdeki köylerimizin farklı Türkmen aşiretlerince yurt edinilmiş olması, bu köylerimiz arasında yaşam tarzlarında bugün bile kendisini hissettirmektedir.
Örnek olarak; arefe günü topluca yapılan mezarlık ziyaretleri, bayramlardaki adet ve gelenekler, şimdilerde yok olmaya yüz tutmuş olsa bile, hâlâ cenazelerimizin bile üzerine örtülen kilimler, üzüm bağları (pekmez ve yaprak sarması), yine eskilerden kalan düğünlerdeki kaşık ve talba oyunları ve hatta kullanılan konuşma dili yüzyıllarca birlikte yaşadığımız diğer komşu köylerimizle farklılık göstermiştir. Diğer köylerimizde kendilerine has geleneklerini devam ettirmiş bu farklılıklar birer zenginlik olarak günümüze kadar devam etmiştir.
Bölgenin İlim Merkezi Olması: Hem Selçuklu hem Osmanlı döneminde bölgede büyük alimler yetişmiştir. Kayakentte bölge için oldukça önemli olan Ahi Orta Zaviyesi bulunmaktadır. Bu zaviyeden müderris olarak çıkan Ali Feyzi efendi Sivrihisar’ın önemli din adamları içerisinde yer almaktadır. Müderris günümüzde profesör ile eşdeğerdir. Müderris Ali Feyzi Efendi, Kayakent’ten Paksoy’ların dedeleridir. – Atalay YILMAZTÜRK *1-
Köyün eski adı Holanta‘dır. Bu sözcük “çukurluk” anlamına gelmekteydi. (Diğer bir kaynağa göre de, kral kızların ülkesi) anlamındadır.* 1963 yılında köy adlarının Türkçeleştirilmesi çalışmaları sırasında Arayit Dağlarının çıplak ve kayalık olması ve çevrenin en büyük yerleşim merkezlerinden biri olması nedeniyle Kayakent adı uygun bulunarak değiştirilmiştir. Kayakent, Eskişehir ili Günyüzü ilçesine bağlıdır. Günyüzü ilçe (1990) olmadan önce Sivrihisar ilçesine bağlı idi. *Prof. Dr. Pars Tuğlacı – Anadolu’da Yerleşim Yerlerinin Manaları.
1973 yılında KAYAKENT Belediyesi olan belde, 6360 Sayılı Büyükşehir Belediyeleri Kanunu ile kapanıp, Günyüzü ilçesine bağlı mahalle olmuştur.
Kayakent; Günyüzü ilçesine 11 km, Sivrihisar’a 49 km, Eskişehir’e 148 km, Polatlıya 58 km ve Ankara’ya 135 km uzaklıktadır.
Yeme-içme ve giyim-kuşam yönüyle burada halen yörük gelenekleri göze çarpmaktadır. Her geçen gün bu özellikler bozulup, önemini yitirmektedir. Örneğin, eskiden kullanılması zorunlu olan kilimler bugün çok evde kullanılmamakta, kilim dokumasını bilenlerin sayısı azalmaktadır.
Kayakent kasabası İç Anadolu Bölgesinin kuzeybatısında yer alır. Eskişehir ilinin en uzak yerinde ve Konya ile Ankara’ya sınırdır. Kapladığı alan ortalama 250 km- kadardır. Denizden yüksekliği 1096 metredir. Sakarya nehri merkezden 23 km uzakta ve Kayakent sınırları içinde bir yay çizerek Ankara topraklarına girer. Arayıt Dağları kasaba merkezinin güneyinde yükselir.
2000’li Yıllarda Kayakent Kasabası
Kayakent’in üç mahallesi vardır. Fatih ve Osmanlı mahalleleri merkezdedir. Sakarya Mahallesi ise merkeze 23 km. uzaktadır. Yaylalarda oturanların aynı zamanda merkezde evleri olup, yazın yaylalara taşınmaktadırlar. Nüfus yoğunluğu merkezde toplanmıştır. 2000 yılı verilerine göre nüfusu toplam 2618’dir. (Kadın: 1302, Erkek: 1316). Ev sayısı 510’dur.
Kayakent Belediyesi zamanında “Kayakent Çukurbağ Şenlikleri ve Kilim Festivali” düzenlenmekte idi.
İklimi: İç Anadolu Bölgesi karakterinde olup, yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlıdır. Arayıt Dağları ağaçsız ve çıplaktır. Üst tarafında kayalıklar görülür. Ağaçlardan yoksun olunması, rüzgâr erozyonu yaratmakta, üst toprak yapısı toz halinde uçtuğundan arazi her geçen yıl verimsizleşmektedir. (Önlem alınmadığında çölleşmeye dönüşebilir.)
Kayakent şose ile bucak ve ilçeye bağlanmıştır. Eski Ankara yolu ile Polatlı’ya ulaşım sağlanmaktadır. Var olan dört otobüsten ikisi Eskişehir’e, biri Sivrihisar’a, diğeri de Polatlı’ya günlük sefer yapar.
Kayakent halkının en önemli gelir kaynakları tahıl üretimi ve hayvancılıktır. Ekime elverişli 30.000 dekar arazi olup, yarı nadas yapılmakta, yarısı ekilebilmektedir. Kuru ziraat yapıldığından verim yüksek değildir.
Köyde 20.000 kadar koyun bulunmaktadır. Büyük baş hayvan sayısı 1500 dolayındadır. Fenni yemle besleme yapılmakta, kırda ot yetersizliği bulunmaktadır. Hayvancılık her yıl gittikçe gerilemektedir.
Eskiden beri yapılarak satışa sunulan halı, kilim dokuma çalışmaları azalmakta ve aile gelirine katkısı olmamaktadır. 1967 yılında açılan halıcılık kursunda 32 genç kız sanatı öğrenmiş, ancak üç kişi ilerletmiştir. Köyde gelir sağlamak, satmak amacıyla dokuma yapılmamakta, yalnız çeyiz için kızlar ve anneleri kilim dokumaktadır. Zor durumda olduğunda aileler kilimlerinden birini satmaktadır. Satılan kilim de genellikle pala olmaktadır.
Köyde dokumacılık alanında iş-bölümü yapılmaktadır. İp eğiren, ipleri boyayan birkaç kadın köyün tüm ip eğirme ve boyama gereksinimini karşılamaktadır. Dokumayı ise herkes kendi çeyizi için yapmaktadır.
Kırpılma zamanı (mayıs, haziran) gelen koyunlar yörede kırklık ya da hürriyet, Kayakent’te şakşak adıyla anılan makasla kırkılır. Kırkılmadan önce koyunlar yıkanır ve yün iyice temizlenir. *2
15. asır kayıtlarında 33 hane kaydı mevcut olup, Tımar – Mesud ve Hasan, müşterek nevbettir. Mücerred 3, sipahizade 1, çift 6, bennak 8, ekinlü 2 hariçten ekilir. Bir buçuk yer var resimlü 49, el-mahsulat: Resm-i Çift ve gayrihu 307, hinta-mud 12, şair-mud 15, öşr-i bağ 425, öşr-i asel öşr-i şıra 20, bad-ı hava 75, çiftlik-i muattal 4, yekün: 2237 dir. Görüldüğü gibi Kayakent 15. Asırda çevrenin en gelişmiş ve zengin köylerinden birisidir.
Selçuklular ve Osmanlılar döneminde İç Anadolu Bölgesi’nin en büyük yerleşim birimlerinden birisi olan Sivrihisar’la sürekli etkileşim içinde olmuştur. Şu an Günyüzü ilçesi’ne bağlı Yazır Köyü ile, Sivrihisar bölgesinin en büyük ve zengin yerleşim yeridir. Yine bu dönemde üzüm bağları ön plana çıkmış ve Anadolu’nun en güzel üzümleri bu burada yetişir hale gelmiştir.
Osmanlı döneminde zenginliği nedeniyle Sivrihisar’da konuşlu askeri birlikler için asker yetiştirmiştir, sürekli faaliyetlerde bulunmuştur. Kayakent insanı mert, güçlü yardımsever ve efendidir. Söylentilere göre bu özellikleri Osmanlı döneminde ordu sipahileriyle bir arada olmasına bağlıdır. *3
TARİHİ YERLER
Çukur Çeşme
Çeşmenin inşa tekniği dikkate alındığında 17. veya 18. yy’da inşa edilmiştir. Çukur Çeşme Kayakent Beldesinde Sivrihisar-Günyüzü-Çeltik devlet karayolu kenarında bir meydanda yer almasına rağmen, çukurda kaldığından halk arasında Çukurçeşme olarak adlandırılmıştır. Çeşmeye yol kotundan taş basamaklarla inilmektedir. Taş basamakların iki yanı moloz taş duvarla örülmüştür. Çeşme yontu taşı ile yapılmıştır. Çeşmenin alt kısmında iki lülesi bulunmaktadır. Yalak kısmı betonarme olarak yenilenmiştir. Çeşmenin niş kısmı taşla kapatılmıştır. Çeşme düz taş silme ile bitmektedir. Çeşme zamanla çukurda kaldıkça yol katına ulaşmak için silme kısmının üzerine taş konulmuş, konulan taşların üzerine de Bizans Dönemi’ne ait devşirme bir taş konulmuştur.
Yelinüstü Mağarası
Kayakent mahallesinde Sivrihisar Dağlarının güneydoğusunda yer almaktadır. Mağaranın toplam uzunluğu 420 metredir. Mağaranın girişinden itibaren iki bölümden oluşmaktadır. Mağarada eski tarihlerde kullanıldığına dair bazı tarihi kalıntılar bulunmaktadır.
Yelinini Mağarası
Yılanlı Mağarası da denir. Yelinüstü Mağarasının güneyinde yer almaktadır. Mağara 271 metre uzunluğa sahiptir. Yelinini Mağarası güzel damlataşları ile dikkat çekmektedir. Bu mağarada da Yelinüstü Mağarası gibi yerleşim yeri olarak kullanıldığına dair tarihi kalıntılar bulunmaktadır.
Gök Taşı
1961 yılında kasabaya bir gök cismi düşmüştür. Dünyada sadece üç noktaya düşen bu gök cisimlerinden bir tanesi Rusya’ya, birisi kasabamıza düşmüş olup, diğeri tam olarak tespit edilememiştir. Gök cisminin düştüğü yerde şuan belirli bir çukurluk mevcuttur. Bu, Kasaba yaşlıları tarafından iyi derecede bilinmektedir. *3
Said Paksoy: Kayakentli Rahmetli Şükrü Gürüp dedem tarladayken 85 kg. ağırlığında bir göktaşı düşmüş, sonra da gelip inceleyeceğiz diye almışlar götürmüşler. (1961-1967) Allahu alem bu taş o taş.
Haber link:
https://www.lpi.usra.edu/meteor/metbull.php?code=12268
Kayakent’de bulunan yazılı bir taş ⇓
Görüldüğü gibi bölgemiz, Anadolu’nun göbeğinde yer aldığı için tarih ve medeniyetlerin adeta merkezidir. Ekteki fotoğraf bunun günümüze yansıyan görsel örnekleridir ve buraya alamadığım daha niceleri…*1
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ ve YUNAN ZULMÜ
Kurtuluş Savaşı döneminde Kayakent’in çok yakınlarında çok şiddetli çarpışmalar yapılmıştır. Sakarya Nehri’nin yanlarında, Çakmak ve Kavuncu mevkilerinde çarpışmalar daha etkilidir. Savaş döneminde kasabada bulunan Eryiğit Dağı, bölge halkı tarafından bir sığınak ve barınma yeri olarak kullanılmıştır. Bu dönemlere ait değişik rivayetler ve söylentiler mevcut olmakla birlikte kesinlik ifade etmemektedir. Yine kasabada yapılan kazı ve arama çalışmalarında, eski dönemlere ve özellikle Kurtuluş Savaşlarına ait bir çok bulguya rastlanmıştır. *3
Yunan ordusu gelirken köprüden geçen 3 fırkası Musalık ve civarında konaklamıştı. Düşman askerleri köye iaşe temini için gelip soygun yaptılar. Bu kıtalar köyde halkı tazyik ediyorlardı. Hollanda’da eski devirlerden kalmış taşlar arasında bir kitabeye rastlamışlar, «Siz Yunanlı mısınız?» diye sormuşlardı. Köylüler buna karşılık «hayır biz Türküz» demeleri üzerine gazaplanarak köylüleri dövmeye başlamışlardı. Bundan başka, erzak ve silah aramak bahanesi ile evlere girerek hırsızlık ve yağma yapmışlar, bir taraftan da hayvan sürülerini önlerine katarak alıp gitmişlerdir.
Asıl mezalim, ric’atla başlamıştır. Şöyle ki; Köylüler düşmanın kaçarken Kavuncu köprüsü civarında yaptığı mezalimi haber almışlar, çoluk çocuklarıyla beraber Arayit dağına kaçmışlardır.
Yunanlılar, bir fırka tahmin edilen bir kuvvetle köye girerek yağma ve talana başladılar. Bir kısım halkın Arayit dağında olduğunu öğrendikten sonra dağdan toplayıp köye indirmişlerdir. Evvela kadınları erkeklerden ayırıp, erkekleri harman yerinde dövmeye koyuldular. Halktan devamlı olarak para ve yiyecek istiyorlardı, «yok» cevabı alınca da eza ve cefayı arttırıyorlardı. Tam bu sırada Refik oğlu Mehmet Mustafa’nın ve kör oğlu Ali İbrahim’in evlerini yakmaya başladılar. Bunlara haydi gidip evlerinizi kurtarın demeleri üzerine harekete geçen köy eşrafından Tevfik Efendiyi samanlığın bir direğine bağlayarak yanma yığdıkları otu ateşe vermek suretiyle bir taraftan evi, diğer taraftan da kendisini samanlığı ile birlikte yakmışlardır.
Yunanlıların gözleri mal ve para hırsı ile o kadar dönmüştü ki; Hatip oğlu Ahmet’in yeni kazılmış mezarını açıp, «mal sakladınız» diye içini aramışlar, cesedi sürükleyip dışarıya atmışlardır. Eski Muhtar Ali Ağa ve Muhtar Bekir Çavuş, kendilerine zengin köylüleri göstermeleri için feci şekilde dayak atmışlar. Hatip oğlu Mahmut’u parasını tamamen döverek cebir ve tazyik etmişlerdir.
Bunu takiben bütün köylüleri hep birden imha için cehennem gibi bir hazırlığa başlamışlardır. Kadınların etrafını zabitler alır, erkekler harman yerinde muhasara edilir. Bir taraftan da ortaya konulan çarkla kasaturalar bilenir. Diğer taraftan bir samanlık hazırlanır. Samanlık muhafaza altına alınmış, fakat zavallı halk kendini bekleyen feci sona teslimiyetle hazır oldukları bir sırada bir süvari gelerek Türk kuvvetlerinin yakına geldiğini haber verir. Bunun üzerine, hain Yunanlılar, halkı olduğu gibi bırakıp kaçmaya başlarlar. Bununla beraber, köyün 60 hanesini ateşe vermeye ve Kara Yusuf oğlunun karısı Fatma ile Dalyan oğlu Ali Osman anası Fatma’yı bir eve kapatarak para için bayıltıncaya kadar dövmeye vakit bulabilmişlerdir.
Bundan başka, cami yağma edilirken ellerine geçirdikleri bir Kur’an-ı Kerim’i yırttıktan sonra, sair yerlerde yaptıkları gibi; yapraklarına pislemişlerdir. Bu olaya bizzat şahit olan Musa Çavuş, bilahare bu yaprakları birer birer yıkayıp toprağa gömmüştür.
Köyün Zayiatı ;
64000 okka arpa ve buğday, 45000 okka ekmek, 6000 okka peynir ve yağ, 3800 okka mercemek, 1300 okka üzüm, 400 okka bal, 4000 koyun ve keçi, 350 öküz, gasp edilmiş, 2000 de arı kovanı söndürülmüştür. Ayrıca çeşitli ev eşyaları ve caminin halıları da götürülmüştür. – Ahmet Atmaca – Sivrihisar ve Köylerinde Yunan Mezalimi
***
Bundan tam 175 yıl önce Kayakent’de 142 hane vardı. Bunlardan birisi de köyün berberi olan Kara Osman oğlu Süleyman. Holanta karyesinin tek berberi. Hicri 1260-1261 yıllarına ait bu Osmanlı evrakına bakılırsa berberlikten başka bir geliri yok. Koyun, keçi, sığır v.b. hayvanı da yok. Sadece 10 dönüm arazisi var fakat o arazide gayr-i mezru. Yani ekilmemiş. Belgede kendisinin “Ziraata kudretyâb olmadığı” yazılmış. Sadece berberlikten Osmanlı imparatorluğuna Hicri 1260’da 69 kuruş, 1261’de ise 300 kuruş vergi ödemiş. Ayrıca 142 hane içinde başka “Kara Osman oğlu” olmadığından, köyde abisi ve kardeşi de olmadığını anlıyoruz.
Rabbim köyümüzden gelmiş geçmiş tüm ecdadımıza rahmet eylesin… Atalay Yılmaztürk
***
Milli mücadelenin çok çetin geçtiği bölgemizde her adımda ayrı bir tarih vardır ve kesinlikle araştırılması gerekir. Kurtuluş savaşında Kavuncu köyünde ağır silahların Sakarya nehrinin karşısına geçirilmesi için kısa sürede yapılan Kavuncu köprüsünün bile ayrı bir hikayesi vardır. Şahsi fikrim bir kültür faaliyeti olarak kilimlerimize, Günyüzü kilimi adı altında sahip çıkan Günyüzü belediyesi, üniversiteden hocaların, yazarların ve bu konuda bilgisi olanların davet edileceği bir Çalıştay organize ederek asıl çok büyük mücadelelerin geçtiği bu toprakların hikayesini “gün-yüzüne” çıkarsa daha faydalı olacağını düşünüyorum.
*1
Kaynakça :
*1- Atalay YILMAZTÜRK
*2- Nesrin BARAZ – Eskişehir’in Halk Bilimsel Değerleri. Anadolu Üni. Yay.
Beyazıt ALPTEKİN – Günyüzü ve çevresi folkloru (Dumlupınar Üni. Yük. lis. tezi )
Muharrem BAYAR -Karakeçili Yörük aşiretinin tarihi ve Eskişehir’de iskanı (2004)
Halime DOĞRU – 15 ve 16. Y.Y.’da Sivrihisar nahiyesi ve XVI yüzyılda Eskişehir
Tahsin ÖZALP – Sivrihisar tarihi (1960)
Orhan KESKİN – Bütün yönleriyle Sivrihisar (2001)
*3- Mehmet Çizmelioğlu
4- Mustafa Paksoy
Derleyen – MS
Yorum Yaz