İranlı mutasavvıf Fazlullah Hurufi tarafından kurulup geliştirilen Hurufilik; harflerin esrarına dayanan bâtıni bir akımdır. Bu akımın dünyaya yayılmasında büyük payı olan Ali el-a‘la Hurufiliğin kurucusu Fazlullah-ı Hurufi’nin hem damadı hem baş halifesidir.
15. yüzyılın başından itibaren Tebriz ve Halep yoluyla Anadolu’ya gelerek propagandaya başlayan Hurufiler, inançlarını daha önce mevcut olan fikir ve inançlar içinde gizleyerek yaymaya çalışmış; Horasan, Azerbaycan ve İsfahan’da olduğu gibi Anadolu ve Balkanlar’da da hem halk hem yöneticiler arasında bir çevre edinmişlerdir.
En önemli özelliklerinden biri olan takiyyecilikleri sayesinde Kalenderîler ’in arasına sızmış, böylece dikkat çekmeden ilerlemeyi başarmışlardır. Çelebi Sultan Mehmed ve oğlu Sultan Murad zamanında başlayan Hurufilik etkisi Fâtih Sultan Mehmed döneminde saraya kadar ulaşmış.
Bunlar, takiyyecilik yapmak suretiyle bir yandan yeniçeriler arasında taraftar bulmaya, bir yandan da padişahı etkileyerek Hurufiliği devletin resmî mezhebi haline getirmeye ve iktidarı ele geçirmeye çalışmıştır. Durumun vahametini gören vezir Mahmud Paşa’nın ulemayı uyarması üzerine Fahreddîn-i Acemî Hurufilerin cezalandırılması konusunda padişahı ikna etmiş, bunun üzerine yakalanıp Edirne’de öldürülmüştür.
Peki Hurufiler bundan sonra durmuş mudur. Durmamışlar. Gizli gizli dinlerini tebliğ etmeye ve Osmanlı toplumunu etkilemeye devam etmiş, bir yandan Bektaşiliğin temel inançları arasına girerken öte yandan Bektaşilikten bağımsız temsilciler yetiştirmiştir. Kanuni Sultan Süleyman döneminde de Osmanlı topraklarından sürülmüşlerdir.
Günümüzde dahi etkileri devam eden Hurufiliğin etkisine giren alimler dahi olmuştur. Muhiddin-i Arabi, ibni Haldun ve katip çelebi bunlardan sadece bir kaçıdır.
Hurufiler sadece Osmanlıyı ele geçirmeye çalışmamıştır. Timur’un halkına da musallat olmuş, onun sarayına kadar girmiş. Nihayetinde faaliyetleri ve niyetleri fark edilerek öldürülmüşlerdir. Hindistan’da, Suriye’de, İran’da, ırakta, horasanda, Azerbaycan’da, Anadolu’da, Edirne’de, önemli ilerlemeler kaydetmiş, halkın önemli kısmını etkileri altına almışlardır.
Hurufiliğin temeli, eski çağlardan gelen ve harflerle sayıların kutsallığını kabul edip bunlara çeşitli sembolik anlamlar yükleyen anlayışa dayanır.
Gerçek anlamıyla milâttan önce 4. ve 3. yüzyıllardan itibaren Ortadoğu’daki Helenistik karakterli dinlerde ortaya çıkan fakat İslâm dünyasında bâtıni düşüncelerin ışığında Hurufiliği bir sistem şekline sokan ve bir fırka halinde yayan kişi Fazlullah-ı Hurufi olmuştur.
Ayet ve hadisleri de Hurufilik sistemi çerçevesinde bâtıni tevillere tâbi tutan Hurufiler, Kur’ân-ı Kerîm’de geçen “fazl” (fadl) kelimeleriyle Fazlullah’ın kastedildiğine inanan, onu Allah’ın yeryüzündeki zuhuru şeklinde gören Hurûfîler, Fazlullah Hurufi’nin baş eseri ve Hurufiliğin ana kaynağı olan Câvidânnâme’yi ilâhî kitap olarak tanırlar.
Özellikle son bir kaç yıldır, sosyal medyanın da etkisiyle, sayı ve harflere yüklenen manaların toplum içerisinde yeniden yaygınlaşmaya başladığını görüyoruz. Sayılara kutsiyet yükleyen sayfalar ve gruplar görüyoruz. Bu işi, medyadaki popülaritesini artırmak suretiyle para kazanma yöntemine çeviren medya maymunları da hızla artmakta.
Hurufilere baktığımızda, inanışlarının olmasa da, devleti ele geçirme niyeti bakımından, takiyyecilik bakımından, dokuz doğrunun yanına iki yanlış eklemek suretiyle, halkı kendilerine bağlama bakımından bazı günümüz cemaatlerinden çokta farklı değil gibi.
Son söz; Dinler, devletleri kurmak ve devletleri yıkmak için tarih boyunca kullanılan en kullanışlı maşa olmuştur. Dengede kalmak lazım. Haddi aşmamak lazım. Haddi aşanlarla yol almamak lazım. Her şeyin aşırısı şirki de beraberinde getirir. İnsanlığı sapkınlığa düşüren inanç sistemlerinden uzak durmak, kitap ve sünnete sımsıkı sarılmak lazım.
Yorum Yaz