Maalesef ne büyük hakikat
Bir İstanbul Beyefendisi, İstanbul Beyefendileri çok nezih, çok efendi, çok edepli, çok kibar, malçakesut gönüllü, temiz ahlâk sahibi yani mütevazilikte, müşfiklikte, iyilikte, naziklikte, edepte abideleşmiş iyi huylu ve geçim ehli kişilerdir. İşte böyle bir İstanbul Beyefendisinin yanında edep dışı kötü bir söz veya küfür ihtiva eden bir söz söylendiğinde, o sözün ağrılarından hemen bayılırmış.
Ariflerden birisi, o İstanbul Beyefendisi bayıldığı zaman kulağına 40 defa çirkin, kötü sözü söyleyin demiş. Bunun üzerine bir gün onun yanında küfürlü sözlerle konuşurlar, O İstanbul Beyefendisi de hemen bayılır. Bayılınca kulağına o kötü sözü 40 defa söylerler. İstanbul beyefendisi bir müddet sonra ayrılır.
Aradan bir zaman geçer. Bizim İstanbul Beyefendisi bir toplulukta otururken, yanında yine ağır kötü sözler ile konuşurlar. Fakat, her abes söze bayılan İstanbul Beyefendisi, bırakın bayılmayı bir tepki bile göstermez. Orada bulunanlar şaşırır! Nasıl olur da en hafif bir kötü söze dayanamayıp bayılan adam bir tepki bile göstermez? Arif der ki; artık onun kulağı o kötü sözlere alıştı. Kulakları alıştığı içinde bundan sonra o kabih, küfür sözlere hiçbir tepki göstermez.
Maalesef bizler günahlarla öylesine bütünleşmişiz ki artık günah işlemek bizi hiç rahatsız etmiyor. Hatta günahı işlediğimiz ve günah ile kol kola gezdiğimizden bile haberimiz yok. Günaha o kadar kanıtsamışız ki, küçük bir günah bile iç ruhumuzu hiç sızlatmıyor, pişmanlık hissettirmiyor (Gerçi günahın büyüğü küçüğü olmaz). Günaha bu kadar ülfet kesp edince, Allah tarafından affedilmek veya affedilmemek umurumuzda olmuyor.
Günahlar, bizi öylesine gönül körü etmiş ki, af veya ceza yüreklerden çıkmış, sade günahlarla yoğrulmuş dünyevi hayat tarzı bir yaşantıya girmişiz. Bu da bizleri tövbe ve günahlara karşı sabır ve af ümidinden uzaklaştırıyor.
Günahlara kanıtsamak, alışmak veya bağışıklık kazanmak, bu nasıl olur? İslâm fıtratı üzerine yaratılmış insan nasıl olur da yaratılışının zıttına olan kötülükleri, günahları rahatlıkla hiçbir vicdan acısı hissetmeden yapabiliyor?
Bunu en güzel Peygamberimizin şu hadisi açıklıyor. “Kişi günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta hasıl olur. Günahlar tövbe ile imha edilmezse kalbi siyahlandıra siyahlandıra karartır.” (Müslim, 1: 141.) İnsan iyi veya kötü bir şeyi yaptıkça ona kalbi, nefsi alışır ve o yaptığı şey olağan, sıradan gelir. Bilhassa günahların devamında, günah basit, öylesine yapılmış bir hareket gibi gelir kişiye.
İşte bu günahların kalplerimizi katılaştırmasından kaynaklanmaktadır. Nasıl kirlenmiş bir yüzeyi hemen yıkadığımızda temizlenir. Yıkamadığımızda ise kirleri birike birike o yüzey tamamen kirle kaplanır ve rengi kirin rengini alır. Sonra o yüzeyin o kirli hali bize temizmiş gibi gelir. İşte işlediğimiz günahlar tertemiz kalbimizi kirletir.
Pişmanlık ve tövbe ile günah kirini temizlemezsek o kirlenen yüzey gibi kalbimiz de kaskatı olur. Kalp kaskatı olunca kalpten merhamet, vicdan, sorumluluk duyguları kalkar. Sonunda yaptığımız en çirkin iş, ahlaksızlık ve büyük günahlar normal gelir. Hiç umursamadan her türlü kötülüğü yaparız. Yaptıkça da daha da kalbimiz kirkenir ve daha da kaskatı olur. Kalp paslanmıştır artık, her şey normal gelir.
Ayet de bunu apaçık bildirerek ne güzel ifade eder. “Hayır! Doğrusu onların işlemekte oldukları kalplerini paslandırmıştır”[Mutaffifin 14]
Günahları veya kötülükleri alışkanlık haline getirmememizin tek çaresi tövbedir. Haydi kalplerimiz katılaşmadan, günahları ve kötülükleri alışkanlık haline getirmeden tövbe edelim.
Mesut Akdağ
Yorum Yaz