Andre Gide’in Eskişehir İzlenimleri.
20. yüzyılın en önemli aydınlarından birisi olarak kabul edilen Fransız yazar André Gide, Günce’sinde dünyanın birçok yerine yaptığı yolculuklardan da söz eder. Bu yolculuklarla ilgili izlenimlerini bir çeşit yolculuk anlatısı tadında aktarır bize. Gezdiği yerleri bazen siyasal, bazen sosyal ve ekonomik, bazen kültürel çeşitlilik, bazen mimari, bazen de coğrafik yön ve özellikleriyle anlatır.
Yolculuk yaptığı yerler arasında Türkiye’ye de yer verir Günce’sinde. Balkan Savaşı’nın hemen ardından ülkemize bir yolculuk yapar. “La marche Turque” (Türk Marşı) başlığıyla kaleme aldığı Türkiye ile ilgili notlarında Balkan Savaşı’nın Türk İnsanı üzerinde bıraktığı olumsuz izleri, trende karşılaştığı bir jöntürkle ilgili gözlemlerini, İstanbul ve diğer şehirlerle ilgili izlenimlerini oldukça önyargılı bir tutumla kaleme alır. Bu önyargısı yolculuk sırasında oluşmuş değildir. Daha önceden var olan bir önyargıdır. Kuşkusuz bu bakış açısında Batı aydınının yüzyıllarca sürdürdüğü oryantalist bakış açısının etkilerini görmek olanaklı.
Gide’in Türkiye’yle ilgili bu önyargılı olumsuz tavrına karşın, Batılılaşma sürecindeki Türk Edebiyatının en önemli kalemlerinden biri olan Ahmet Hamdi Tanpınar birçok Batılı yazarı beğenmesine karşın hiçbirine Gide ve Valéry kadar hayranlık duymaz. Düşündeki gerçek ve uygar Batı’yı Gide’de gördüğünü ve algıladığını ifade eder. Nobel Edebiyat Ödülünün Gide’e verilmesini de Gide’de gördüğü bu ideal Batı (Avrupa) uygarlığı ve düşüncesine verilmiş bir ödül olarak kabul eder.
Türkiye yolculuğu boyunca karşılaştığı insan manzaralarını ve mimari yapıyı da bu bağlamda oldukça önyargılı bir yaklaşımla betimler. İstanbul, Bursa, Eskişehir, Afyonkarahisar, Efes ve İzmir şehirlerine uğrar ve buralarla ilgili kısa notlar tutar. Eskişehir’le ilgili olarak da kent merkezinden çok Afyonkarahisar’a doğru ilerleyen trenden gördüklerini -şehrin güneybatısını, dağları, vadileri, ovaları, köyleri, dereleri, bozkırı- anlatır.
Yazar, notlarında farkında olmadan birçok cephede savaşmak durumunda kalan, özellikle de Balkan Savaşı sonrasında büyük bir trajedi yaşamak durumunda kalan Türk insanının Anadolu’nun bozkırlarına yansıyan bitkinliğini ve yorgunluğunu bize aktarır gibidir.
ANDRE GIDE’İN ESKİŞEHİR İZLENİMLERİ
12 Mayıs 1914
“Dün kaldığımız Eskişehir’den sabah beşte hareket ettik. Tren şehrin güney batısında uzaktan fark edilen o esrarlı geçide giriyor. Kırımızı toprakları parçalanıp dağılan dağlar arasında dar bir vadi; dağlar pek yüksek değil ve yükseklikleri her tarafta aynı; adeta ölçüyle düzenlenmiş gibi, üstleri yatay ve her türlü bitkiden yoksun. Hayran olunacak temiz bir gök altında bu vadinin garip bir asilliği var. Biraz ilerleyince nehrin iki tarafında tepeler daha da alçalıyor; küçük dağların tepeleri gümüş rengine bürünüyor; birkaç çam, yamaçları benek benek yapmış. Sonuna da birbirinden ilginç kayaların yerden fışkırdığı bir çeşit ovaya gidiyoruz. Uzaktan uzağa birkaç köy ve bunların yanı başında tek parça dikili taşların süslediği bir mezarlık.
Sonra memleketin manzarası yeniden değişiyor. Toprak kızıllığını kaybediyor. Küçük sarp yamaçların sınırlandırdığı ince bir ırmak zeminin geniş kıvrımları arasında sayısız dolambaçlarla tereddüt etmekte sanki… Düzlükleri kırpılmış gibi bir çimenle örtülü biraz yosunun yeşilleştirdiği barok tarzda, kül renginde birer hisar gibi yer yer toprağı beklenilmedik bir şekilde delip fışkıran bu garip kayaların ayağına kadar ekilmiş geniş sahalar… Toprak ekilmiş ama çiftçiler nerede? Gözün alabildiğine kadar uzaklarda, uzun zamandan beri, ne bir insan, ne bir köy, hatta ne de tek başına bir çadır.
*André Gide, Günlük,
(Çeviren: Fuat PEKİN) M.E.B. Yayınları, 1989, ss.,234-235
André Gide, Journal, Gallimard, Paris,1948, ss.,400-416 (411-412)
Prof. Dr. Ertuğrul İŞLER – Pamukkale Üniversitesi
Sivrihisar Kültür ve Haber Portalı
Yorum Yaz