– Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasında Önemli Bir Bilge: Yunus Emre –
Anadolu’nun manevi iklimini yoğuran iki bilgede, Yunus’ta ve Mevlana’da, sevgi konusu öne çıkar. Onlar için aşk, kendisinden başka her şeyin kendisiyle açıklanabileceği bir ana ilke durumundadır. O olmazsa varlık bir kaos içine girer, açıklanamaz hale gelir. Onlar hayatı aşkla açıklamaya çalışan kişilerdir. Hayatı aşkla açıklamak demek, hayata dair her şeyin aşkla açıklanması demektir. -K1-
Yunus Emre’nin dilinde bilge kişinin adı “eren”dir, “bilge”dir. Eren barış içinde yaşamayı, bütün insanları kardeş görmeyi, kendini sevmeyeni bile sevmeyi bilen kişidir.*
Yunus Emre, Divanına göre daha az bilinen eserini H. 707/M. 1307 tarihinde yazmıştır. Eser 54 yapraklık küçük bir kitap olup toplam 562 beyittir. Risâletü’n-Nushiyye, adından da anlaşılacağı üzere tasavvufî öğüt kitabıdır.
Eser, mesnevi nazım türünde yazılmış olup vezni; giriş bölümündeki ilk 13 beyit (fâilâtün/fâilâtün/fâilün) kalıbındadır. Mensur kısımdan sonra gelen eserin asıl bölümünün vezni ise (mefâîlün/ mefâîlün/feûlün) kalıbındadır.
Yunus Emre, Risâletü’n-Nushiyye’yi giriş bölümü hariç olmak üzere beş bölümde işlemiş ve her bir bölümde ayrı bir konuyu ele almıştır. Şairin konuları işlerken canlı bir dil kullandığını söyleyebiliriz. O, devrin sosyal yaşantısına uygun olarak ele aldığı kavramları (Ör. akıl, iman, öfke, cimrilik vs.) çoğu zaman bir savaş manzarası içinde vermektedir. Yer yer çeşitli semboller ve mecazlar kullanılarak yapılan bu anlatımdan yola çıkarak Risâletü’n-Nushiyye’nin alegorik (canlandırılmış) bir eser olduğunu söyleyebiliriz.
Yunus Emre, tahkiyeli anlatımın dışında özellikle öğütlerin ağırlık kazandığı bölümlerde vecizeler söyleyen bir bilgedir. Risâletü’n-Nushiyye, söyleyiş güzelliği bakımından her ne kadar Divan’daki şiirlerin seviyesine ulaşmasa da kimi beyitlerin edebî olarak üstün bir değer taşıdığını söyleyebiliriz. -K2-
Yunus Emre, ne bir filozof, ne bir müderris, ne de filozofik manada bir bilgedir. Yunus Emre hikmeti ledün ilmine sahip bir mutasavvıftır ve sanatı da buna göre düşünülmelidir. O ilimden ziyade insanın kendisini bilmesinin gerekliliğini vurgulamıştır. -K3-
Yunus’ta “bu mahfi sırrı sendedür”, “seni kanda bulam”, “benem ebed benem beka”, “hem batınam hem zahirem”, “hem evvelem hem ahirem”, “Hak’dan ayru değülidüm” vb. ifadeler, insanın kendini bilme çabasının Allah ile olmaktan ayrı düşünülemeyeceğine işaret etmektedir. Yine bu cümleden olarak, yukarıdaki ifadeler dikkate alındığında, bir yandan, dinsel bilgi ile epistemik inanç arasında bir uyumun var olduğu dikkat çekmekte, öte yandan kendini bilme çabasında olan insanın hem bilme gücüne hem de inanma eğilimine sahip bir özde yaratılmış olduğu öne çıkmaktadır.
Bize öyle geliyor ki, kendini bilme özlemi içinde olan insan ile Allah arasında kurulan ilişki, Yunus’a özel atıfla, dinsel epistemoloji bağlamında üç önemli sonuca iletir. Bu cümleden olarak, kendini bilmeye çalışan insan: Allah’ı, deyim yerindeyse, kendine yakın bir dost gibi görür; Kendini Allah’ın varlığı karşısında her yönden sınırlı olarak algılar; Ulaşmaya çalıştığı tek gerçeğin Allah ile olma olduğunu anlar. Bu durumda, insanın kendini bilmesini dinsel epistemoloji içinde anmak, Unamuno’nun ifadesiyle insanı sapientiae’ya, bilgeliğin tahtına iletir. Öyleyse, dinsel epistemolojiden beklenen, yalnızca mantığın çözümleyici gücünü değil, aynı zamanda inancın yaratıcı gücünü de kullanmak olmalıdır. -K4-
Aşk ile terbiye edilmek ya da aşkın üstün ahlâk ile ilişkisini göstermek, Yunus’un düşüncesinin en önemli yönlerindendir. Kainatta gördüğü düzenliliği, toplumsal yaşamda da görmek isteyen, insan ruhunun ancak erdemlerle donatıldığında Hakka yaklaşacağını düşünen Yunus; adalet, doğruluk, bilgelik, hoşgörü gibi erdemleri temele alır. Onun için Hakk aşığı aynı zamanda üstün ahlâkın seçkin bir örneği olmalıdır. Bu sebeple ilâhî aşk ve üstün ahlâk bağlantısı doğrultusunda Onun ulaşmak istediği insan tipi de netleşir. -K5-
Yunus Emre halk diliyle yazdığı için, halkın zevk ve beğenisine hitap ettiği için, bugün de halk arasında yaşıyor. En eski Anadolu eserlerinde olan Yunus Emre Divanı Azeri lehçesine yakın bir dille ve hece vezniyle yazılmış, on iki bin mısradan oluşan, dış aleme karşı kayıtsız, iç alemin derinliklerini dile getiren, vecd ve huşu içerisinde yazılan ilahiler nefesler, ahlaki öğütler ve tasavvufi bilgeliklerden oluşuyor. Yunus Emre’nin şiirleri sanat kaygısı taşımaksızın, ilahi yakınlığı gerçekleştirmek üzere, halkın ruhuna işleyen bir dil’le yazılmıştır. İlahi cezbeye ve aşk mezhebine inandığını söyleyen Yunus Emre, şeriat ehlinin kendisinin sahip olduğu mazhariyetlere sahip olamayacaklarını iddia eder. Tasavvuf ahlakına dayalı ve tasavvuf/tarikata davet eden ilahiler yazan Yunus Emre her durumda tevekkül ve teslimiyeti, dünyevi ilgilerden feragati önerir. Yunus Emre Divanında Mevlana Celaleddin’in etkisini müşahede etmek de mümkündür. -K6-
Bu dünyanın fani şeyleri senin gözlerini kamaştırmasın; fakat sen Allah’a saygı göstermeye, ruhsal işlerle meşgul olmaya bak ve bunlar sonun geleceği zaman sığınakların olur.’ − Yunus, bu bilge sözleri birbirine bağlayarak insanlara ruhsal değerler sunmakta. Bu konuşmalarının doğruluğunu ise iyi ameller kanıtlayabilir. -K7-
Bazen tek başına çok fazla bir şey ifade etmeyen kelimeleri, yerli yerine koyup düzenli bir şekilde bir araya getirdiğimizde ortaya çıkan güzellik ve anlamdır ruh. Sıradan bir bedeni hisseden, anlayan, anlatan, yaşayan, yaşatan bir güç hâline dönüştüren gizli güçtür ruh. Binaları, caddeleri, mahalleleri, sokakları yaşanılır bir şehre dönüştüren güzellik anlayışıdır ruh. Görünenin arkasındaki görünmeyen, bilinenin arkasındaki bilinmeyendir ruh. “Ete kemiğe bürünen ve daha sonra Yunus olarak görünen” sıradan bir Anadolu insanını büyük bir bilgeye dönüştüren güçtür ruh. Ete, kemiğe; taşa, toprağa; binaya sokağa yani maddeye anlam katan güçtür ruh. Maddeden ruhu soyutladığımızda, geriye boş bir ceset, terk edilmiş bir bina, başıboş bir şehir kalır.
Yunus, iki dünyalıdır. Çok boyutlu ve çok anlamlıdır. Bunun en somut örneği de beden ile ruhu; kelime ile anlamı kaynaştırma çabalarında ortaya çıkar. Bedenin ruhsuz, ruhun bedensiz; kelimenin anlamsız, anlamın sözsüz çok fazla bir mana ifade etmediğini bilir. Bu yüzden onun çağımıza düşen birçok gölgesi vardır. Çağımızın ana sorunlarının başında; bedenlerimizle ruhlarımızın, yani şekille anlamın uyuşmazlığı gelir. Bu uyuşmazlığı giderecek ve hayatımızdaki altın dengeyi sağlayacak olanlar Yunus gibi bilge insanlardır. Bu yüzden Yunus ve Yunus gibi büyük şahsiyetler her zaman çağlar üstüdürler ve öyle kalmaya da devam edeceklerdir. -K8-
Kaynak: Eskişehir Valiliği ESKİyeni Kültür dergisi
Başlık: Yrd. Doç. Yağmur SAY – Mayıs 2012
*ESOGÜ Öğr. Üyesi Metin ERDOĞAN – Mayıs 2009
K1- Doç. Dr. Vefa Taşdelen – Mayıs 2011
K2- Prof. Dr. Erdoğan BOZ – Mayıs 2012
K3- Ayşe Semra ERGÜVEN – Mayıs 2013
K4- Prof. Dr. Metin YASA – Mayıs 2012
K5- Harun Emre KARADAĞ – Mayıs 2013
K6- Yazar, Atasoy MÜFTÜOĞLU – Mayıs 2010
K7- Prof. Dr. Edit Tasnádi – Macaristan
K8- Doç. Dr. Muharrem Dayanç – Mayıs 2011
Yorum Yaz