Sivrihisar Sosyal Hayatından Kesitler
2- Allah’a Verilen Söz –
Mektep dönüşü dükkanlarına uğramıştı. Babası ceviz ağacı gövdesinden kesilmiş tezgahın başına oturmuş üzerine serdiği vakide (vidala) yı muşta ile dövüp düzeltmiş, özenle sıraladığı endazeye göre; avucunda kavradığı, başı küresel şekilde ağaçtan yapılmış çelik bıçkı ile, deriyi kesiyordu. O sırada dükkana gelen, dizlerinde ve gözlerinde fer kalmamış, saçı sakalına karışmış pejmürde kılıklı bir ihtiyar: “şey’en lillah” (Allah Rızası için) diyordu.
Babası sahtiyandan önlüğünü topladı, kemal-i hürmetle ayağa kalkıp, buyur usta diye avucunda sakladığı beş kurusu gizlice ihtiyarın avucuna koydu. Oğlu babasının her gelen şahsı boş çevirmediğini biliyordu. Ama diğerlerine beş para verirken bu ihtiyara beş kuruş vermesini bir türlü anlayamıyordu. Nihayet dayanamayıp bunun sebebini sordu. Babası izah etmek istemedi ama ısrar üzerine, oğlu ders alır düşüncesi ile söze başladı: Babam, yani deden Ahmet Efendi bakırcı esnafındandı. Bizleri medresede okuttuğu gibi mesleği altın bilezik kabul ettiğinden, benim yemenici (ayakkabıcı) olmamı istedi. Bir ustaya çırak verdi. Üç yıl geçti. Mesleği öğrendim. Ahilik geleneği uyarınca ustalar huzurunda imtihan edildim. Başarıdan sonra dualarla ustalarımın ellerini öptüm peştamal kuşandım, kalfa daha sonra da usta oldum. Ustamın da muvafakatı ile babam bana dükkan açtı. Ayakkabılar büyüklüklerine göre çek uluayak, uluayak, garson, zenne diye kısımlara ayrılır. Bunlar imal edilirken usuldendir, altı adetten aşası olmamak üzere takım halinde aynı cinsten imal edilir.
Farz edelim ki 44 numara 6 çift ayakkabı için 6 çift kalıp çok esnafta olmaz. Hele yeni dükkan açmış birinde olsa olsa bir iki çift bulunur. Bu sebeple esnaflar noksanlarını diğer esnaflardan tamamlar işini görür iade eder. Bu âdet veçhile ben de o zaman hâl-i vakti yerinde büyük bir esnaf olan komşu ustanın dükkanına giderek, ihtiyacım olan kalıpları emanet olarak istedim. Usta kalıpları vermediği gibi bana “seele çocuğu b. k. a. (gübrene) göre bostan ekse idin” diye ağır hakarette bulundu.
Bende kendisine: “Bilirsin ki ben bakırcı Ahmet Ustanın oğluyum, babam da esnaftır. Allah’a şükür soyumda dilenci yok. Benim hareketim örf adet gereğidir. Kalıpları vermeyebilirsin fakat hakarete hakkın yok. İnşallah ben çalışıp iyi bir esnaf olacağım. Sen de dinlenirsen, başkasına beş para verirsem sana on misli, beş kuruş vereceğim”, deyip ağlamaklı ve gönlü kırılmış olarak dükkanıma döndüm.
İşte oğlum zikrini ettiğim usta, biraz evvel gelen kimse idi. Benim yaptığım Allah’a vermiş olduğum sözün gereğidir. Düşmez kalkmaz bir Allahtır. Keşke öyle olmasa idi diyorum amma elden ne gelir dedi.
Bütün Yönleriyle Sivrihisar
Orhan KESKİN
Yorum Yaz