25 Nisanların Hatırlattıkları
24 Nisan akşamında hepsi sözleşmişçesine Anzak Koy ‘unda toplanırlar. Sayıları 10 binleri bulmuştur. (2002 yılı Nisanında 15.000 Anzak oradaydı.) Ellerinde kutsal kitapları İncil vardır ve gecenin karanlığında saatlerce ayin yaparlar. Saat 04:30 sularında aynen atalarının 25 Nisan 1915 sabahı bu saatlerde yaptıkları gibi elbiselerinin paçalarını sıvayarak suya girerler. Su neredeyse bellerine geldiğinde sırtlarını denize vererek, yüzlerini karaya çevirir ve atalarının yıllar evvel çıkartma sandallarından çıkarak burada ağır ağır ilerlemeleri gibi onlarda karaya doğru ilerlerler. Bir nevi o günlerin canlandırmasını yaparlar. Kimilerinin başlarında atalarının o günlerde giydiği şapkalar vardır. Kimileri de asker elbisesi içindedirler. Bu yaptıkları ile de dedeleri ile aynı ruh haleti içine girer ve onların buralardaki ruh haletlerini anlamaya çalışırlar. İşte Anzaklar her sene 25 Nisanda ülkemize geldiklerinde Gelibolu’da bunları yaparlar.
Her sene 25 Nisan yaklaşırken yeniden aynı şeyleri düşünmeye başlarım. Acaba bizler atalarımızı hakkıyla yad edebiliyor muyuz? Onların bin bir cefa ile bizlere bıraktıkları bu güzel mirasa sahip çıkabiliyor muyuz?” diye. Çünkü o tarih yaklaştıkça Gelibolu’da gözle görülür bir turist artışı gözlenir. Otobüsler adeta konvoylar oluşturmaya başlar. Kimileri özel tırlar organize etmiş içini ev gibi döşeterek bir aylığına yatıya Gelibolu’ya gelmiştir. Kimileri de motosikletlerle ya da karavanlarla gelirler. 25 Nisan yaklaştıkça kalabalık mahşeri bir hal alır. Gelenlere yaklaşıp kim olduklarını sorduğunuzda hemen çoğunun Avustralyalı ve Yeni Zelandalı olduklarını görürsünüz. Onlar kendilerinden yaklaşık bir asır önce buralara gelerek bu topraklarda kalan dedelerini ya da dedelerinin akrabalarını anmaya gelmişlerdir.
Özellikle 25 Nisan tarihini seçmişlerdir gelmek için. Çünkü bu tarih, atalarının, İngilizlerin şevkiyle Arıburnundan kara çıkartması yaptıkları günün yıl dönümüdür.
Avustralya ve Yeni Zelanda’da bulunan sömürgelerini amaçsızca kendi emelleri adına bir maceraya sürükleyen İngilizler, bu nereye gittiğini bile bilmeyen zavallı insanları önce Mısır’a götürmüş, orada üç aylık askeri bir eğitime tabi tuttuktan sonrada dünyanın en kanlı cephelerinden birine getirerek ileri hatlara sürmüşlerdir. Dünyanın uzak bir yerinden gelen bu zavallı insanlar da İngiltere’nin menfaatleri adına burada birer birer ölüme gitmişlerdir.
İngiliz Sömürgesinde Çanakkale’ye gelmeleri, bu iki devlet için bir nevi dünya ile tanışma olmuş, bugün de tarihlerinde en çarpıcı yer olarak yerini almıştır. Onlar için buralara gelmek dini bir vecibe kadar önemlidir. Gelibolu’ya gelecek bir Anzak torunu, tatile gidiyormuş gibi hazırlanmaz. Onlar buralara dedelerini ziyarete geliyorlardır. 25 Nisan tarihinden önce gelirler ve bu tarihe kadar Gelibolu’nun savaş yapılmış birçok yerini gezerek ve devamlı da okuyarak savaş ve savaş yerleri hakkında detaylı bilgi edinirler. Adeta 25 Nisana kadar buraları ruhlarında yaşamaya çalışırlar. Zaman zaman geceleri sahile gider ve atalarının çıkartma yaptığı yerlerden uzun uzun kıyıları seyrederek bu manzarayı kafalarında canlandırmaya çalışırlar.
Peki bu kadar anlattığımız şeyden sonra bu kez kendimize dönerek soralım. Bu adamlar, binlerce km. uzaklardan buralara kadar gelerek, hem de savaşta yenilmiş olan atalarını anma adına bu kadar güzel şeyleri yaparken, Bizler, kendi topraklarımızda en uzaktan gelenimize 1,5 günlük yol olan bu yerlerde, bu savaştan muzaffer olarak çıkmış olan atalarımız için neler yapıyoruz? Onları anma, hatırlama ve onların ruhlarına bir şeyler gönderme adına hangi güzel davranışları sergiliyoruz?
İşte başımızı iki elimizin arasına alarak uzun uzun düşünmemizi sağlayacak güzel bir soru.
Onlar bu ülke için canlarını verdiler. Durum gerçekten çok vahimdi. ülke elden gidiyordu. Karşı konulması çok zor kuvvetler senin vatanını yok etmek için bir araya gelmişlerdi. Ama onlar, yani senin dedelerin canlarını ortaya koyarak buraları terk etmediler. Öyleyse onlar başka milletlerin dedelerinden daha fazla hak ediyorlardı anılmayı.
Bu kadar konuştuktan sonra bir konuda sevindiğimi söylemek istiyorum. Dünlere kadar Çanakkale neresi denildiğinde bilemeyen insanlarımız şimdi akın akın oralara gitmeye başladılar. Her bahar döneminde Çanakkale’nin dar yolları otobüslerin sıkışıklığından geçilmez oldu. Bir millet atalarını yeniden hatırlamaya başladı. Ama bu elbette ki yeterli değil. Keşke diyorum bizlerde, bir Anzaklı kadar dedelerimize düşkün olabilsek, onları sık sık hatırlayabilsek, her Cuma ruhlarına Fatihalar, Yasinler gönderebilsek, Çanakkale’de bizlerde geceleyebilsek, onların şehitlikleri etrafında anma törenleri düzenleyebilsek, en gür sesimizle İstiklal Marşımızı söyleyebilsek. Bizimde atalarımızın yaptıklarını taklit eden gençlerimiz olsa ve sabahlara kadar keşke elimizde Kur’an-ı Kerim dilimizde dualar onların cephelerde ölümle burun buruna Salâten Tüncinâ okumaları gibi bizler de onlarla bir murakabe kurabilsek. Eminim çok mutlu olacaklardır.
Yorum Yaz